Kendinizi kısaca okuyucularımıza tanıtır mısınız?
Eskişehir’de doğdum. Çizime ve çizgi filmlere ilgim kendimi bildim bileli vardı. Anadolu Lisesi’ndeki hocamın tavsiyesi ile önce Anadolu Güzel Sanatlar Lisesi’ni ardından yine içinde “anadolu ” geçen Anadolu Üniversitesi’ni kazandım. İkinci sınıfta Tahsin ÖZGÜR hocamla tanıştım. O yaz, Alman yapımı bir film için asistanı olarak yanında stajımı yaptım. Üniversiteden mezun olduktan sonra sırasıyla Esin Desen – Yoğurt teknolojileri ortak yapımı bir filmde, Sinefekt, Anima, İmaj gibi şirketlerde reklam filmleri için karakter canlandırma, karakter tasarımı, öykü taslağı(storyboard) yapımı gibi çalışmalarım oldu. Sonra askerlik ve yine benzer reklam yapımlarından sonra çalıştığım filmlerdeki deneyimlerimi uygulamalı olarak paylaşmak, reklamın ötesinde (ürün göstermek dışında) oyunculuk içeren, nitelikli canlandırmaların olduğu filmler yapmak ve çizgi film yapımına yönelik araştırmalarımı arttırmak için mezun olduğum üniversiteye geri döndüm. Arada çeşitli karikatür, endüstriyel tasarım işleriyle ilgilendim, yarışmalarda bazı derecelerimiz oldu.
Şu an son yaptığınız film İrfan. Bu filmi yaratmaya iten ilham kaynağı nedir ?
Araştırma görevliliğin en güzel yanı, zaman yaratabiliyorsanız, adı üstünde görevim araştırma diyerek içimden geldiği gibi yararlı projeler üretebilmek. Zaten bunu da hesaba katarak parayı ikinci yana bırakıp üniversiteye başlamıştım. Başlarken neden üniversite diye sorulduğunda istediklerim arasında öğrencilerle birlikte filmler yapmak da vardı. Çünkü çizgi filmi öğrenmenin de öğretmenin de ilk gereğinin YAPMAK olduğuna inanıyorum. Sonrası kendiliğinden gelişti. Bir kısım yetenekli öğrencimin talebi doğru bir zamanlama ile denk geldi. Ders dışında, üniversitede akşamları kalarak depodan bozma daracık bir odada yaptığımız Yağmur Makamı adında bir çizgi film oldu. Amacımız sadece bir filmi bitirmek olmasına karşın film çeşitli yurtdışı ve Türkiye’deki festivallerden birincilik dahil çok güzel davetler aldı. 2009 yılıydı, o zaman rektörümüz olan Prof. Dr. Fevzi SÜRMELİ’nin Yağmur Makamı’nı izlemesi, beğenmesi ve benden yeni bir film yapmamı istemesi üzerine İrfan’a başladım. Sonrasında ilham (esin) gelmek zorundaydı 🙂 Aynı odayı aradan geçen 2 yıl sonra temizletip badanalattım. Yağmur Makamı ekibimiz bu sırada mezun olduğu için yeni öğrencilerimle işe koyulduk.
Üniversitenin size ne gibi desteği oldu?
40 metrekare de olsa içine mağara devirlerinden geleceğin Eskişehir’ine kadar uzanan bu hayali sığdıran bir oda ve gerekli kağıt, suluboya takımları, 3 bilgisayar, 9 çizim 1 çekim masası vb. Ses kayıtları ve ne yazık yalnızca bu kayıtlardan biri için kullanabildiğimiz çok havalı bir de güneş arabası 🙂
Filminizi ne kadar sürede ve kaç kişilik bir ekip ile gerçekleştirdiniz?
İrfan’ın üniversitedeki 1 gününü anlatmak için 4 yıl. Canlandırma, seslendirme ekibi, foley kaydı, stajeri toplam 40 kadar kişi görev aldı. Bu kişiler arasında Tahsin Hoca’mın da bulunduğunu özellikle ve gururla belirtmek isterim. Çalışan sayısını filmin gereklerine göre değiştirdim. Aynı anda 12 kişi görev aldığı gibi yalnız çalıştığım dönemler oldu.
Tahsin Özgür’ün Dünya çapında büyük şirketler olan Disney ve Don Bluth stüdyolarında başrol karakterler canlandırdığını biliyoruz. Kendisinin filminize olan desteği nasıl oldu, biraz daha açıklayabilir misiniz?
İrfan’daki tüm Sunucu Kız, Kameraman ve İktisat hocasına ait sahneler hocama ait. Çizgi film yapanlar çift karakterli ve içinde kamera gibi ayrıntılı nesne taşıyanların bulunduğu sahnelerin ne kadar emek ve zaman aldığını iyi bilirler. Hocamın neredeyse tüm sahneleri bu şekildeydi. Şu adresten https://vimeo.com/37128540 yaptığı sahnelere ait bir örneği izleyebilirsiniz. Bunların ötesinde atölyemizi ziyaret etti, uzakta da olsa zaman zaman tavsiyelerini alma fırsatım oldu. Filmin yapımında kullandığım pek çok yöntem hocamın yanında yaptığım stajdan öğrendiklerimdir.
İrfan filmi sizin için ne anlama gelmektedir ?
Ağır sorumluluk yükleriyle aldığım geminin okyanustaki 4 yıllık görevini tamamladıktan sonra onu sağ salim karaya teslim etmek anlamına geliyor.
Sizin için Canlandırma ne anlama gelmektedir ?
Hep şu örneği veririm. Elinize bir kalem alın ve yere bırakın. Herkes bilir, yerçekimi ile düşecek, yere çarpacak ve birkaç zıplama vb. devinimden sonra duracak. Bunun canlandırma olması için o kalem yere düştüğünde en azından bir “ah!” duymamız, yada o kaleme ait canın acıdığını bir çizgi filmcinin izleyiciye hissettirmesi gerek. Bu ne yazık ki çoğu tarafından önemsenmiyor ya da hareketlendirme ile karıştırılıyor. Yoksa birtakım fiziksel devinimleri bilgisayarlar hakkınca taklit edebiliyor. Bilgisayara şunu şurdan şuraya götür diyorsunuz, yada çizimde iki uç resim çizip aralarını dolduruyorsunuz, tamam, bitti – bu yetmez! Canlandırma olabilmesi için fizik kurallarının ötesinde(ama elbette bunları da dikkate alan), “kopyala/yapıştır” ları aşması, her karakter
e ‘ÖZ’gü, yani film içindeki bir karakterin, hangi çizgi filmci canlandırırsa canlandırsın tutarlılığının aynı kalması, film içindeki her karakterin birbirinden farklı “can”a, yani akla, duyguya ve bunların sonucu olarak oluşan hareketlere sahip olması gerekir. Canlandırmanın hareket ötesine geçebilmesi için çizgi filmcinin emeği dışında hem öznel hem de filmdeki ortak akıl ve yorum süzgecinden geçmesi şart !!
İlham aldığınız filmler ve sanatçılar var mıdır ? Bu filmler ve kişiler kimlerdir ? İlham (esin) aldığım filmler çocukluktan başlar. Nils ve Uçan Kaz, Lazerion, cumartesi sabahı çizgi filmleri…saymakla bitmez, neredeyse tümünün hastasıydım.. sonra Akira ve Aladdin. Beauty and The Beast’in yapımını izlediğimde de son derece etkilenmiştim. Tangled, İncredibles. Ama hepsi bir yana Tarzan’ın yeri bir başkadır. Tahsin hocam’la tanıştığımızda merakla bu filmde yaptığı sahneleri sormuş ve bize o sahnelerin Amiga bilgisayarda karakalem çekimlerini göstermişti.. O an aldığım ilham(esin) gibisini hiçbir izlediğimden almadım. Kuşkusuz Hayao MİYAZAKİ ve onun özellikle Prenses Mononoke (Mononoke Hime) filmi. Japon demişken, Akira Kurosawa’nın filmlerindeki anlam yaklaşımı, filmlerini izledikten sonra aklımda yer edecek derece beni etkilemektedir. Son olarak 3 İdiots diye bir film var ki izlemeyen artık kalmasın 🙂
Film’in tam olarak insanlara vermek istediği mesaj nedir ? Anlatmak istediğini yapanın bile anlamadığı filmler yanlısı değilim. Bu yüzden İrfan’ı izleyenler ne iletmek istediğimi kolaylıkla alacaklardır ama henüz izleyemeyenler için şöyle söyleyeyim. Aynştayn(Einstein)’ın “Eğitim okulda öğrenilenler değil, okuldan sonra akılda kalanlardır” sözü İrfan’ın özetidir. Atatürk’ün “Eğitimde ve öğretimde izlenecek yol, bilgiyi insan için bir süs, bir hükmetme aracı ya da uygar bir zevk olmaktan çok maddi hayatta başarı sağlayan pratik ve işe yarar bir araç haline getirmektir” sözü de senaryoyu çizerken aklımın bir köşesinde hep yankılandı.
Ne tarz animasyonları izlemekten hoşlanırsınız ? İster çizim, ister bilgisayar, ister hamur…hangi yöntemle yapılmış olursa olsun bana ne ile yapıldığını unutturup karakterlerin gerçekten yaşıyormuş izlenimini veren her filme varım, defalarca izlerim. Üstüne güzel de bir anafikri olursa ne âlâ.
Filmin yapımında ne tarz zorluklarla karşılaştınız ve bunları nasıl aştınız?
Değişik tarzda zorluklar oldu. En başta nitelikli olmasını amaçladığınız filmi henüz 2. sınıftaki öğrencilerle yapmakla profesyonel bir ekip ile yapmak arasında uçurumlar var. Filmde aynı anda hem hoca, hem yönetmen, hem canlandıran, hem proje sorumlusu, hem akademisyen ve daha pek çok olmak için gündüzler yetmiyor genellikle akşam ve haftasonları, herkes çalışmasını bitirdikten sonra ek çalışma yapmam gerekiyordu. Sonra bu gönüllü bir proje diyebilirim.. sadece filmi değil insanların güven ve inancını omuzunuzda taşıyorsunuz. Bu ağır bir sorumluluk. Her ne kadar öğrencilerin bir kısmına üniversiteden başlangıçta bir miktar aylık ödenek sağlandıysa da bu öğrenciler görevlerini tamamladıktan sonra devam eden, katılan birçok öğrenciye bildiklerimden başka verebileceğim bir şey yoktu.. Peki, İrfan’da sunucu, kameraman ve iktisat hocasını canlandıran kişi dünya çapında usta bir çizgifilmci olursa ona ne verebilirsiniz? Filmin elbette en hakkı ödenemeyecek desteği Tahsin Hocam oldu. Canlandırdığı tomar tomar çizimler filme İstanbul’lardan ulaştı…ayrıca Selçuk Hocam tüm ses kayıtlarını kılı kırk yaran titizlikle gerçekleştirdi. Ve Erol Hoca’mın seslendirmeleri tabi.. Bu yüzden İrfan’ı hiç tereddütsüz -bilgi ve deneyimlerini özveriyle aktaran hocalarımıza adadım ki, filmde anlattığımız gibi zorluklarımızın kolaya ermesinde katkıları olduğunu her zaman hatırlayalım… bunlar dışında teknik ve manevi zorluklardan hiç söz etmeyeyim.. özetle zaman, çaba, sabır ve değerli insanlar ile her zorlukta kolaylıklar bulabildim.
Filmin yapım aşamalarını ve planlamanızı açıklayabilir misiniz ?
Film benden istendikten sonra ana hatlarını belirledim ve birkaç hafta içerisinde kabaca ilk öykü taslaklarını hazırladım. Sonra bu anahatlar ile yapımı gerçekleştirecek öğrencileri bulmak için duyuru yaptım. İlgilenen öğrenciler ile toplantılar yaptık. Mayıs ayından üniversite tatile girene kadar asıl takım belli oldu. Birkaç hafta tatil yapıp geldiler. İlk yıl eğitim aşaması, temel gereksinimlerimize göre öğrencilerin altyapılarını kuvvetlendirmekle geçti. İkinci ve üçüncü yıllar yapım; yani canlandırma, filmdeki ortamların tasarlanması, çizimlerin taranıp renklendirilmesi tamamlandı. Dördüncü yıl ise fonların elden geçirilmesi, ses, görsel etkilerin biçimlenmesi, film bütünlüğünün sağlanması, grafik tasarımları ve tüm bunların kurgulanması oldu. Konservatuarımızdan Erol İPEKLİ ve değerli öğrencileri seslendirmeleri yaptılar. Bu sahneler canlandırılarak filme eklendi. Selçuk KIRAY hocam ve ekibi titizlikle foley ve ses kayıtlarını tamamladı. Bunca sene tek tek çizilen bütün çizimlerin ayıklanması, ard alanlardaki kırçıllar ve arşiv işleri gibi bazı ayrıntılar bile beklenmedik derecede zaman aldı doğrusu.
Türkiye’deki Canlandırma ortamı ve yapılan işler hakkında ne düşünüyorsunuz ?
Trt Çocuk kanalı ile bir anda oldukça hareketlendi. Yeni yapımlar, yapımevleri oluştu. Senelerdir özlemini çektiğimiz gelişmeler bunlar. Bu oluşumların yalnızca en az çizimle filmi nasıl yaparım düşüncesi yerine (ekonomik nedenlerle az çizimli de olsa) nitelikli filmler yapmak adına bir altyapı kazandırabilmelerini ümit ederim. Bazı yapımlar bunun işaretlerini vermeye başladı. Bunu zamana bırakmak yerine başlangıçta ilke haline getiren ve koruyabilen şirketler elbette izleyiciler tarafından saygınlık
görecek ve uzun vadede takdir getiren, nitelikli ve özgün yapımlara imza atacaklardır. Dünyada arada bir öne çıkan lafın(her anlamda) çizgiye egemen oluşu var. En beklemediğiniz yerler bile zaman zaman bu tuzağa düşüyor. Bu hastalığın ne bizde ne dünyada daha fazla yer tutmaması gerektiğini düşünüyorum.
Gelecekte , Canlandırma adına ne tarz planlarınız var ? Nitelikten taviz vermeden ama şartları da göze alarak yeni çizgi filmler yapmaya ve araştırmalarıma devam etmek istiyorum. Derdim sadece film yapmak değil, iyi film yapmak. Aklımda kurduğum, beni son derece heyecanlandıran bu projeleri yapmaya kalksam herhalde bir ömür yetmez, o yüzden bazı planlar değişiyor. Hak ettiği zaman ve emeği verebileceğim, her filmde seviyeyi yükselttiğimiz için gittikçe daha nitelikli canlandırmaya gereksinim duyan, ağır ama temiz projeler düşünüyorum. Elbette çizgi filmle ilgilenenlere yönelik yararlı çalışma ve paylaşımlarım da devam edecek. Yeni açtığım cevikcizgifilmci.net’den gelişmeleri takip edebilirsiniz.
Yetişen yeni nesil animatörlere ne tarz öğütler verirsiniz ?
Genç olmak müthiş bir şey. Yaratıcılık, deli kan, yeni fikirler… Geçici moda ve akımlara kapılmak yerine kendi akıl ve vicdanlarındaki sanatı dinlemeleri yeterli. Gerisi İrfan’ın kapanışında söylediğimiz gibi sadece denemek!
İLGINİZİ ÇEKEBİLECEK DİĞER İÇERİKLER
Hüseyin GÜLGEN Eskişehir Anadolu üniversitesi Çizgifilm Animasyon bölümü mezunu 2009 , şu anda Anima İstanbul‘da karakter animatörü olarak çalışmakta