çizgifilm

Tahsin Özgür belgeseli

Çizgifilm nasıl yapılır  ? Walt Disney ve bir çok büyük projeler de çalışmış olan Tahsin Özgür’ün kendi  hazırlamış olduğu belgesel…

Akdenizli – Trailer

AKDENİZLİ – THE MEDITERRANEAN

Türkiye Turkey, 2014, 2’26’’
Dijital Digital, Renkli Color, Diyalogsuz No Dialogue
Yönetmenler – Directors Seçkin Yalın, Yiğit Pehlivan
Yapımcı – Producer Berat İlk
Senaryo – Screenplay Seçkin Yalın, Yiğit Pehlivan
Animasyon – Animation Seçkin Yalın, Yiğit Pehlivan,Demet Erdoğan, Orçun Özdemir
Ses – Sound Çağlar Şeker
Müzik – Music Ray Davies
Yapım – Production Canlandıranlar Yetenek Kampı

Sinopsis – Synopsis
Kendi halinde yaşan bir Akdeniz Foku’nun, onu yakalamak isteyen açgözlü bir balıkçıdan kaçma mücadelesi.
The struggle of a Mediterranean Seal which tries to get away from a greedy fisherman who wants to catch it.

Seçkin Yalın Biyografi Biography
Mersin doğumlu, 28 yaşında. Anadolu Üniversitesi, Güzel Sanatlar Fakültesi, Çizgi Film ( Animasyon ) Bölüm’ü mezunu.
Born in Mersin and 28 years old. Graduated from Anadolu University, Fine Arts Faculty, Cartoon ( Animation ) Department.

Yiğit Pehlivan Biyografi Biography
Trabzon doğumlu, 28 yaşında. Anadolu Üniversitesi, Güzel Sanatlar Fakültesi, Çizgi Film ( Animasyon ) Bölüm’ü mezunu.
Born in Trabzon and 28 years old. Graduated from Anadolu University, Fine Arts Faculty, Cartoon ( Animation ) Department.

Akdenizli Trailer from Seckin Yalin on Vimeo.

ANİMASYON FİLMLERİNİN KONU VE KARAKTER BAKIMINDAN ÇOCUKLAR ÜZERİNDEKİ ETKİLERİ

Okul öncesi dönemdeki çocuklar izledikleri, gördükleri, duydukları her şeyden olumlu ve olumsuz etkilenirler. Hayal ile gerçeği ayırt edemedikleri için televizyonda izledikleri çizgi film karakterlerini gerçekmiş gibi algılayıp onların yaptıkları hareketlerin aynısını yapıp, onlar gibi davranma eğiliminde bulunur. Buna göre okul öncesi çocuklar izledikleri çizgi film karakterleri gibi davranıp onların tavır davranış, eylem ve sözlerini rol model olarak taklit eder. Süpermen ile özdeşleşen bir çocuk uçabileceğine, örümcek adam gidi duvarlara tırmanacağına inanır ve bu davranışlarını eylemlere dönüştürebilir.

Şengül “Televizyon yayınlarında küçük çocukların korunması” adlı uzmanlık tezinde televizyonda yayınlanan görüntülerin çocuklar üzerinde olağan üstü bir gücü olduğundan ve benzeri görülmedik etkilere yol açtığından bahseder. İzlenilen yayınların çocuklar üzerinde olumlu ve olumsuz etkilere yol açtığını, söyler. Televizyon görüntülerinden kasıt ile ne denilmek isteniyor diye bakıldığında bir filmin konusu, teması, olayların geçtiği mekan, karakterler diye algılanabilir. “Senaryo Yazımı” isimli kitabın yazarı Miller, izleyici kitlesi olan çocukların karakterle ilgilenmek istediklerini belirtir. Psikolojik bir süreç içinde çocuklar başkalarının duygularını anlayabilme ve özdeşleşme yoluyla karakterle sıkı bir ilişki içine girer. Onları sever ya da sevmez. Onlarla birlikte duygulanır, onlar için kaygılanır,  sorunları paylaşır.

1980’li yıllarda hayatımıza giren çizgi filmleri hatırlayacak olursak çoğumuzun aklına önce filmin başrol karakteri,  sonra filmin adı gelir.  Animasyon filmlerindeki ana ve yan karakterlerin yaratılmasında çocukların ilgisi, yaş özellikleri, zihinsel ve duygusal gelişimleri göz önüne alınmalıdır.

Animasyon senaristi, senaryoyu yazmadan önce şu soruları sormalıdır; Hangi yaş çocuğu nelerden hoşlanır, nelerden hoşlanmaz? İlgisini çeken şeyler nelerdir? Duygusal olarak nasıldır? (kaygıları hayalleri, korkuları, hedefler). Bu soruların cevapları için iyi bir araştırma yapmalı, çocuklara zarar vermeyecek, gelişimine katkı sağlayacak şekilde çalışmalarını düzenlemelidir.

 

nimasyon filmlerinde geçen konu, eylem ve görselleri destekleyen unsurlar karakterlerdir. İzleyici çocuklar, karakterler sayesinde filme bir anlam katar. Senaristin hayalinde canlandırdığı ve kaleme aldığı karakterler, karakter tasarımcısı tarafından resmedilip görselleşir. Karakter tasarımcısı, çocuğun dünyasını iyi bilmelidir. Çizeceği karakteri iyi araştırmalı, gözlem yapmalıdır. Unutmamalıdır ki izleyici çocuklar görerek öğrenecek ve gördüklerinden etkilenecektir. Animasyon filmleri, çocuklarda görsel imgeler yoluyla birçok konu ve kavramların öğrenilmesinde yardımcı bir unsur olarak kullanılabilir. Bazen bir görüntü, binlerce sözün önüne geçebilir.Kitapların önemini anlatan Fransız uzman Neveu, “Kitap ancak çocuğun kişiliğine saygı gösterdiği sürece ideal bir iletişim aracıdır” derken bu söz çocuklar için yapılan animasyon filmleri içinde geçerlidir denebilir. Çocukların duygu ve düşüncelerine tercüman olan karakterler, çocuğun düşünce dinamiğini bozmadan, engellemeden olumlu bir psikolojik alt yapı oluşmasını sağlamalıdır. Çocukluk yıllarımızda izlediğimiz Alp dağlarının eteğinde dedesi ile birlikte yaşayan Heidi karakterinin, hayata olumlu bakma ve engelleri aşma çabası, köy hayatının insana kazandırdıkları ve güzellikleri ile hayatımıza katkıları inkâr edilemez.  cizgi

Pinokyo karakteri ile yalan söylemenin insana verdiği olumsuz etkileri görürken, burnumuzun uzayacağı korkusuyla belki de yalan söylemekten vazgeçtik. Şeker kız “Candy” karakteriyle, sıcak bir ailenin ve aile kurma özleminin önemini ve belki de ilk platonik aşklarımızı yaşadık. Kırmızı başlıklı kız karakteriyle tanımadığımız birine inanmamamız gerektiğini, yalnız başımıza evden uzaklaşmamayı öğrendik. Bize özgü karakterlerden Keloğlan ise sevimli kel kafası ve saflığı ile birçok olayın üstesinden gelir. İyi niyetliliği temiz kalpliliği, çevik zekâsı ve dürüstlüğü ile hükümdarları bile alt edebildiğini gördük.

Son zamanlarda çocuklar tarafından oldukça sevilen kendi öz kültürümüzden beslenen “Pepee” okul öncesi çocuklarının beğenisine sunuldu ve çocuklar onu çok sevdi. Pepee karakterini seslendirenin yine aynı yaşlarda bir çocuk olması ona doğallık kattı. Tutum ve davranışlarıyla çocukların içinden bir karakter olan Pepee karakterini tasarlayan tasarımcı, o yaş çocuklarının özelliklerini dikkate alarak ve onların yapabileceği resimlerden faydalanarak en basit çizimlerle tasarlamamıştır. Yuvarlak bir kafa dairesel çizimlerle verilen estetik bir görünüm, en sade şekliyle kondurulan gözler ve belli belirsiz çizilen ağız Pepee’ye ayrı bir sevimlik kazandırmıştır. Çünkü okul öncesi çocukları için her şey sade olmalıdır. Ayrıntılar, çocuklar için sıkıcı ve anlamsızdır.

Pepee’ de okul öncesi çocukların ani duygu değişiklikleri, mimikleri, tavır ve davranışları ustalıkla verilmiş. Filmde verilmek istenen aile yapısı, akrabalar, kardeş figürü ağabeylik yapma, özel günlerdeki hazırlıklar, şarkılar, oynanan oyunlar, söylenen atasözleri, yenen yemekler, yöresel kıyafetler, halkoyunları, dalgalanan bayrak gibi ögeler izleyici çocuklar için hiç de yabancı olmayan unsurlardır. Pepee, mükemmel bir karakter değildir. Bu sebeple izleyici çocuklar kendilerinden bir parça bulurlar. Çünkü Pepee de kendileri gibidir.  Yaramazlık yapıyor, alay ediyor, zarar veriyor, kardeşini cezalandırıyor, öfkelenince bağırıyor. Bu olumsuzlukları dozunda olduğunda ve sonuçlarına katlanıldığında veya başkaları tarafından kabul görmediğinde izleyici çocuklar doğru ve yanlış davranışları görüp ayırt edebilir. Davranışların sonucunda nelerin yaşanabileceğini görebilir. En önemlisi yanlışlar yapılabilir, hiç kimse mükemmel değildir düşüncesi gelişir.

Dünyaca tanınan animasyon filmlerinin çocuklar tarafından sevilmesinin nedeni o filmlerin karakter ve konusunda gizlidir. “Aslan Kral” filminde Kral Musafa idaresindeki Küçük Simba büyüyünce krallığın başına geçecektir.

002

Ama Musafa’nın kardeşi Scar, kıskançlığının ve hırslarının esiri olmuştur. Simba’nın krallığa geçmesini istemez. Kötülüğü temsil eden sırtlanların yardımıyla kardeşini bir kaza süsü vererek öldürtür. Bu durumdan da Simba’yı sorumlu tutar. Simba, vicdan azabı duyar suçluluk psikolojisiyle krallığı terk eder ve böylece amcası krallığın idaresini elini alır. Kötülerin kol gezdiği krallıkta adalet, düzen kalmaz. Simba en yakın arkadaşları Timon ve Pumba’nın yardımıyla sorumluluklarının farkına varır krallığı kurtarması gerektiği düşüncesiyle geri döner ve böylece kötülerin ve iyilerin mücadelesi başlar.

Simba’nın çizimlerin de yumuşak dokunuşlar yuvarlak hatlar onlara ayrı bir sevimlilik katmıştır. Filmin ilerleyen bölümlerinde Simba’nın yetişkin halindeki yürüyüşü, duruşu, gülümser şeklindeki yüzü, gözlerindeki masum bakışı,  tavır ve davranışlarındaki asaleti, iyi yürekli bir kralı temsil eder. Onun karşısında olan kötü kalpli amcası Scar ve yanındaki sırtlanlar ise karanlık bir yerde yaşar. Scar’ın bakışlarındaki donuk ifade, sivri suratı ve dağınık yelenin arasından beliren sivri sakalı, keskin dişleri ve tırnakları ile hemen fark edilir. Sırtlanların kambur sırtları ve çevik hareketlerindeki güvenilmez halleri ile kötülüğü simgelediği her hallerinden bellidir. Her an eline geçireceği avını parlayacakmış gibi duran pençeleri ile kolları güvensiz bir kucağı simgeler. Kraliyet ailesinin sevildiği, orada yaşayan hayvanların bakışlarından onlara duyulan saygı gözden kaçmamaktadır. Film boyunca iyiler ve kötülerin mücadelesi işlenir.aslan-kral

Kralın ve küçük oğlunun kötüler tarafından alt edilmesi kimsenin istediği bir şey değildir. Saflığın, iyiliğin sembolü olan çocuklar filmdeki Simba karakterini çok sevmiştir. Çünkü o mağdur olmuş ve yaşadığı toprakları terk etmek zorunda bırakılmıştır. O halde ona sahip çıkılması, tekrar güç kazanması gerekiyordur.

Kayıp balık “Nemo,” filminde küçük bir balık olan Nemo babasıyla birlikte yaşar. Annesini çok küçükken kaybetmiştir. Bir yüzgecinin küçük olması babasının gözünde onu güçsüz ve zayıf kılmaktadır.image01

O nedenle babası korumacı bir tavırlarıyla Nemo’ya yaptığı müdahaleler zaman zaman küçük balığın yaşamını çekilmez hale getirir. Bir gün Nemo uçsuz bucaksız okyanusta kaybolur. Evinden çok uzaklaşır. Evine babasına dönüş yolunda verdiği mücadele onu farklı maceralara sürükler ve bir insanoğlunun akvaryumunda tutsak kalır. Nemo karakteri, güçsüzlüğü simgelerken aynı zamanda mücadeleyi, asla pes etmemeyi vurgular. Film, ailenin önemini ve aidiyet hissini pekiştirirken her ne olursa olsun yaşanılan yerin değerini fark ettirir.

Nemo ile özdeşim kuran çocuklar karakterle birlikte evden uzakta, babasını kaybetmenin hüznünü onunla birlikte yaşadı.  İstediği bir şeyi yapamayan, engellenen veya gücünün farkında olmayan çocuklar kendilerini bu filmde buldu. Şartlar ne kadar zor olsa da her güçlüğün üstesinden gelinebileceği düşüncesi film boyunca işlenirken çocukların bilinçaltına bu mesajlar iletilmiştir denebilir.

 “Neşeli Ayaklar” filmdeki minik penguen “Mumble” karakteri içinde yaşadığı toplumda diğerlerinden farklıdır. Çünkü İmparator penguenler çok güzel şarkı söylerken o berbat bir şarkıcıdır, diğerlerinden ayıran en büyük özelliği çok iyi dans etmesidir. Ama bu penguenler arasında hiç de önemsenmez, özellikle babası tarafından aşağılanır. Numble uçsuz bucaksız buzullarda yolculuğa çıkar yaşanılan maceralar sonunda özüne sadık kaldıkça her ne yaparsan yap her zaman bir fark yaratabilirsin düşüncesi filmin ana teması denebilir. Numle karakteri herkesin yaptığını yapamayan belki başkaları tarafından beceriksiz, tembel gibi görünen çocuklar için olumlu bir rol modeldir aslında.

Ötelenen, kabul görmeyen, bazen anne babası tarafından eleştirilen çocukların ruh halini çok iyi yansıtmaktadır. Gerçek hayatta oyundan dışlanan, hatalı bir davranışı yüzünden horlanan, herkesin yaptığı bir şeyi yapamayan çocuklar kendilerini ana karakterin yerine koyup Mumle’nin mücadelesini kendi mücadelesi gibi görebilir.vizyonb_1327005706

Her filmin bir ana birde yan karakterleri vardır. Hikâye, ana karakter ve yan karakterler üzerinden işlenirken bu karakterlerin çocuklara yakın olması çok önemlidir.  Kişilik ve davranışlarıyla izleyici kitlesiyle özdeşleşebilen ana karakter olayların üstesinden gelen, amacına ulaşan bu amaca ulaşırken engellerle karşılaşan ve aşan sonuçta hedefine ulaşan ve ya kazanan olmalıdır. Karakterlerin seçimi ve duygusal durumları, sakarlıkları, ağlamaları, korkuları, heyecanları, güzellikleri veya çirkinlikleri, iyi veya kötülükleri, olumlu ya da olumsuz yönleri, olaylara karşı tavır ve davranışları, jest ve mimikleri,  içinde yaşadığımız hayatın küçük numuneleri değil midir? İzleyici çocuklar bu karakterler aracılığıyla kendilerinden bir parça bularak kendilerini o karakterlerin yerine koymakta ve yakın bulmaktadır. Çünkü karakterler aracılığıyla yapamadıklarını yapar, hissedemedikleri duyguları hisseder.

Çocuklar bir filmde ana karakter yerine başka bir karakterle özdeşleşiyor onu örnek alıyorsa bu asıl ana karakterin özelliklerinin iyi bir şekilde ortaya konamadığının bir işareti olabilir. Öyleyse ana karakter öyle bir yaratılmalı ki izleyici çocuklar, etkilenebilmeli ve onun peşinden sürüklenebilmelidir. Karakter tasarımcısı, karakterlerin kişiliğini, duygularını, düşüncelerini, korkularını, heyecanlarını, zaaflarını, hayallerini o karakterde yansıtabilmeli ve özdeşleştirebilmelidir. Özellikle ana karaktere çocukların inanması gerekir. Karakter inandırıcı olursa çocuklar hem sevecek hem de kabul edecektir.

Karakter yaratılırken özgün karakterler çizilmelidir. Bu karakterler bir insan olabileceği gibi, hayvanlar, oyuncaklar, ayakkabılar, geometrik şekiller, kıyafetler, ev eşyaları, bitkiler, hayvanlar gibi canlı cansız her türlü nesne çocukların hayal dünyasında yer edinebilmesi için oldukça ilginç olmalıdır. Karakterlerin insana özgü tavır ve davranışları iyi bir şekilde karakterize edilmelidir. Karakterlerin duygu durumlarındaki değişim tavırları kararsız, dalgın, ilgisiz, kendinden emin, hırslı, hilekâr, kaba, çekingen, gösterişli, geveze, meraklı, cimri, savruk, zeki, sinsi, güvenilir, sakar, alçak gönüllü, olması göz, ağız, yüz şekilleri ve vücut diliyle birbirlerine gösterdikleri tavırlar, olaylara bakış açısıyla belli olur.

Ana karakter üzerinde yaratılan zıtlıklar hiçbir zaman mükemmel olmamalıdır. Çünkü mükemmel insan yoktur. Onun da korkuları, zaafları, olumlu veya olumsuz yönleri olmalıdır. Çirkin bir ana karakter üzerinden dostluk, sevgi, barış temaları işlenebileceği gibi güzel bir karakter çizimiyle kötülükler de verilebilir. Böylelikle çocuklarda bireylerin farklı özelliklerinin olabileceği düşüncesi geliştirilebilmelidir. “Shrek” animasyon filmindeki ana karakter yüz olarak çirkin bir karakterken, sempatik davranışları ve tavırlarıyla çocukların sempatisini kazanmıştır. Çocuklar her ne olursa olsun doğaları gereği doğruluktan, iyiden yana oldukları için bu karakteri kendilerine çok yakın bulmuşlardır.

Yan karakterler her ne kadar ön planda olmasalar da ana karaktere yön veren onun vereceği kararları etkileyen, olayların çözümünde etkisi olan, iyi ve ya kötü özellikleri olan bazen ana karakterin yanında bazen karşısındadırlar kimi zaman ana karakterin en yakın dostuyken aynı zamanda onun en büyük yardımcıdır. Zor zamanlarında ona yardım eden kararsızlıklar yaşadığında doğru karar almasına yardım eden çoğu zaman vicdanın sesi olmaktadırlar.

Sonuç olarak,  eğer çocuklar için bir animasyon filmi yapılacaksa, her şeyden önemlisi yaş dönemi özellikleri iyi tanınmalı ve ona göre karakter oluşturulmalıdır. Çünkü karakter, çocukların rol model olarak taklit ettiği, özdeşim kurduğu, gerçek dünyayı nasıl algıladıklarının işareti olması ile doğru orantılıdır.

Yazan:

Rabia Kandıra

Animasyon Senaristi

KAYNAKÇA:

Mardi, Halime Özge. (2006) Çocuk Kitapları Resimlemede Karakter Yaratma. Yüksek lisans tezi

Oruç, C. Tecim, E. Özyürek, H. Okul Öncesi Dönem Çocuğunun Kişilik Gelişiminde Rol Modellik Ve Çizgi Filmler. Ekev Akademi dergisi Yıl:15. Say:48 (2011)

Şengül, Z. (2011). Televizyon yayınlarında küçüklerin korunması. Uzmanlık tezi.

Yağlı. A. Çocuğun Eğitiminde Ve Sosyal Gelişimde Çizgi Filmlerin Rolü Ve Caıllou Ve Pepe Örneği.  Turkish Studies – International Periodical For The Languages, Literature and History of Turkish or Turkic Volume 8/10 Fall 2013, p. 707-719, ANKARA-TURKEY

 

 

Türkiye’de Animasyonun Dünü ve Bugünü

Türkiye’deki animasyon sanatının kökenini Karagöz-Hacivat’a,yani gölge oyununa bağlamak mümkün. Gölge oyunuyla animasyon tekniği karşılaştırılacak olursa ikisinde de model hazırlandığı ve bu modele hareket kazandırıldığı görülür. Türkiye’de yüzyıllardır gölge oyunuyla eğlenceler düzenlenmesine karşın animasyon yapımına başlanması oldukça geç bir döneme rastlar. Dünyadaki animasyon tarihine bakıldığında Türkiye’de bir animasyon sektörünün ortaya çıkmasında da oldukça geç kalındı.
001

1930’lu yıllarda Disney ve çağdaşı olan sanatçıların filmlerinin Türkiye sinemalarında gösterime başlamasıyla karikatür sanatçıları, animasyon sinemasına ilgi duymuş ve bu alanda çalışmalar başlatmışlardır (Hünerli, 58). Bu noktada karikatür sanatçılarının Türkiye’deki çizgi filmin temellerini attığının altını çizmek gerekir. Türkiye’de ilk çizgi film denemeleri 1947–1949 yıllarında Vedat Ar’ın verdiği bir kursla başlamıştır. Ar’ın, 1947 yılında kurstaki on beş öğrencisiyle birlikte yaptığı üç dakikalık “Zeybek Oyunu” adlı çalışması Türkiye’nin ilk animasyon filmidir (Onaran, 196). (Not: TRT Çocuk 23 Nisan Uluslararası Çocuk ve Medya Kongresi’nin ikincisinde Eskişehir Üniversitesi Animasyon Bölüm Başkanı Fethi Kaba, Türkiye’deki ilk animasyonun 1932 yılında Cemal Nadir Gürsel tarafından yapıldığını ancak tamamlanmadığını söylemiştir.)
1940’lı yıllarda sinemalarda gösterim öncesi reklam filmlerinin çekilmeye başlanmasıyla animasyon yapımları talep edilmeye başlanmış. Talepler sonucu İstanbul Reklam Ajansı karikatür sanatçılarını bünyesinde toplayarak çizgi filmler hazırlamış. Kısa bir sürede hazırlanan bu basit filmler oldukça ilgi görmüş. Bu yıllardan sonra yurt dışına giderek çizgi film konusunda eğitim alan sanatçılar daha sonra Türkiye’ye dönerek bilgi ve tecrübelerini aktarıp animasyon yapım stüdyolarının kurulmasına ön ayak olmuşlar. Animasyon sanatçıları arasında Ferruh Doğan, Oğuz Aral, Tonguç Yaşar, Orhan Büyükdoğan gibi isimler bulunuyor.

002

1951–1957 yılları arasında renkli olarak gerçekleştirilen veTürkiye’nin ilk uzun metrajlı film projesi olan “Evvel Zaman İçinde”, banyo işlemleri için gönderildiği Amerika Birleşik Devletleri’nde (ABD) kaybolmuş (Onaran, 196). Animasyon alanında önemli adımların atıldığı bu yıllarda onca emeğin boşa gitmesi sektör üzerinde olumsuz etkiler yaratmış. Bu filmden geriye beş dakikalık siyah beyaz çekilmiş dans eden bir kadının görüntülerinin yer aldığı bir bölüm kalmıştır (aktaran Hünerli, 58–59).
 Türkiye’de 1960’lı yıllarda Filmar, İstanbul Reklam, KareAjans, Karikatür Ajans, Radar Reklam, Stüdyo Çizgi, CanlıKarikatür, Ajans Bulu, Sinevizyon, ve Artnet gibi ajanslar ve stüdyolar reklamlardan kazandıkları paralarla kısa ya da uzunmetrajlı animasyon filmleri üretmişler  (Hünerli, 59).
70’li yıllar
Bu yıllarda Derviş Pasin, Ateş Benice, Tonguç Yaşar, Erim Gözen, Tunç İzbek, Emre Senan, Ali Murat Erkorkmaz, Cemal Erez,Meral Erez ve Ruhi Görüney gibi animasyon sanatçıları başarılı işlere imza atmış.


Tonguç Yaşar, Sezer Tansu’yla birlikte hazırladığı “Amentü Gemisi Nasıl Yürüdü” adlı kısa metraj çizgi film ile 1972 yılında 3.Altın Koza Film Festivali’nde özel ödül kazanmış. Daha önceki çalışmalardan oldukça farklı olan bu çalışmada Kur’an-ı Kerim’den çıkartılan bir ayetin “Amentü billah! Ve bima cae min indillah!”ibarelerinin küreklerle çekilen bir gemiye benzetilmiş figürasyonunun harekete geçirildiği gösterilmekte (Onaran, 197).Ayrıca bu film dokuz yüz filmin katıldığı 9. Annecy Çizgi Film Şenliği’nde ön elemeyi geçerek gösterilmeye değer bulunan ilk Türkiye çizgi filmi olmuş (www.gorselsanatlar.org).

003

İtalya’da canlandırma sineması eğitimi alan Meral Erez, “IlGatto” (Kedi) animasyonuyla 1978 yılında düzenlenen Balkan Film Şenliği’nin Ulusal Kısa Film Yarışması’nda birincilik ödülü almış.Meral ve Cemal Erez, 1981 ve 83 yıllarında yaptıkları Les Cordes (İpler) 1985 yılında Marly-le Roi Kısa Film Şenliği’nde ödül almışlar.

004

Karikatürist Tan Oral, 1969’da yaptığı “Sansür” adlı animasyon filmi ile TRT Kültür ve Sanat Bilim Ödülleri Kısa FilmYarışması’nda birincilik ödülü, 1975 yılında Akşehir Nasrettin Hoca Canlandırma Film Yarışması’nda büyük ödülü kazanmış (Hünerli,64). Tan Oral, Tonguç Yaşar ile birlikte bu tür deneysel filmler üreterek Türkiye çizgi filminin sanat ve estetik açısından gelişmesine büyük katkılar sağlarken animasyon filminin sadece reklam filmi olmadığını da ortaya koymuş.
80’li yıllar
1980’lerin başında Türkiyeli animasyon sanatçılarının yurtdışındaki şenliklerde gösterime katıldığı ve ödüller aldığı görülüyor. 1980’de Ateş Benice’nin “Stereo” filmi Zagrep Canlandırma Filmleri Şenliği’nde gösterilmiş, aynı film ertesi yıl Portekiz’in Espinho kentindeki bir yarışma için özel çağrı alarak gösterime girmiş (aktaran Atan 40). Bahattin Alkaç’ın “Tombişin Öyküsü” adlı çizgi filmi 1980’de Almanya’da katıldığı bir yarışmada övgüye değer bulunmuş. Ali Murat Erkorkmaz’ın “Quick Case” isimli çalışması ise 1983’te Annecy Canlandırma Film Festivali’nde 350 film arasında ilk ona girmiş.

 

 

Televizyonun yayın hayatına girmesi ve televizyonun reklam filmleri yayınlamaya başlaması ile birlikte çizgi filmlere ikinci kez talep artışı yaşanmış. TRT, Türkiye yapımı çizgi filmlere yer vermeye başlamıştır. 1984’te Derviş Pasin ve Ateş Benice’nin kurduğu Pasin-Benice Stüdyoları, TRT için “Tomurcuk”, “Süper Civciv”,“Evliya Çelebi”, “Karınca Ailesi”, “Ece ile Yüce” gibi birçok film çekilmiş. Beş dakikalık ve yetmiş beş bölümden oluşan “Karınca Ailesi” ilgi görmüş ve yurtdışı pazarında da gösterime girmiş(aktaran Hünerli, 65).

1980’li yılların ikinci yarısında ise Çizgi Reklam, Tunç
İzberk Stüdyosu, Tele Çizgi, Animatek, Ajans Blu, Artnet gibi birçok stüdyo çeşitli devlet kurumları için eğitici ve öğretici animasyon filmleri yapmaya başlamış (Hünerli, 66).
Dede Korkut Hikâyeleri’nden alınarak çizgi filme aktarılan 50dakikalık “Boğaç Han” Türkiye’nin ilk uzun metrajlı filmidir.  Bufilm Pasin-Benice Stüdyosu’ndan Derviş Pasin tarafından 1988yılında yapılmış.
Ankara’da 1988 yılında Bahattin Alkaç’ın kurduğu Damla Animasyon, Kültür Bakanlığı için “Deli Dumrul”u ve TRT için de birçok çizgi filmi yapmış. 1989’da yine Bahattin Alkaç tarafından kurulan Denge Animasyon; TRT, Kültür Bakanlığı ve Diyanet İşleri Başkanlığı’nın yanı sıra Türkiye’deki birçok kurum için animasyonlar hazırlamış. Ayrıca Almanya, Avusturya, Amerika,Arabistan, Fransa ve İspanya için birçok animasyon filmi de üretilmiş.
Animasyon sektörünün Türkiye’de yeterinde gelişmemiş olmasının nedenlerinden biri de animasyon eğitimine gerekli önemin verilmeyişidir. 1984 yılında Eskişehir Anadolu Üniversitesi’nde Güzel Sanatlar Fakültesi bünyesinde animasyon dersleri verilmeye başlansa da animasyon eğitiminin sadece bir dersle verilmesinin mümkün olmadığı açık. 1988 yılına gelindiğinde Anadolu Üniversitesi Uygulamalı Güzel Sanatlar Okulu’nda çizgi film eğitimi hakkında ilk ciddi çalışmalar yapılmaya başlanmış. 1988 ve 89 yıllarında Anadolu Uluslararası Çizgi Film Festivali yapılırken 1989 yılında ilk çizgi film semineri gerçekleştirilmiş.
90’lı Yıllar
TRT’de 1990 yılında gerçekleşen bir yolsuzluk gerekçe gösterilerek çizgi film yapımı için verilen destek geri çekilmiş ve Türkiye animasyon sineması büyük bir darbe almış. Animasyon stüdyoları TRT’nin bu alandan çekilmesi üzerine ekonomik gücünü yitirmeye başlamış ve birçoğu kapanmak zorunda kalmış (aktaranHünerli, 65).
Türkiye’deki ilk animasyon bölümü, 1990 yılında AnadoluÜniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi’nde Çizgi Film (Animasyon)Bölümü adı altında kurulmuş. Böylece animasyon eğitimi alanında önemli bir adım atılmış.
005
Bu yıllarda Kültür Bakanlığı, Türk kültürünü tanıtmaya yönelik “Dedem Korkut”, “Manas Destanı” ve “Ak Tay” gibi çizgi filmler yaptırmış (Atan 33). Ayrıca bu yıllarda Diyanet İşleri Başkanlığıda çocuklara dinî ve millî değerleri aktarmak adına “Bir Hikâye Bin Ders”, “Küçük Mücahit”, “Bosna Alevler İçinde” ve “Nasreddin Hoca” gibi çizgi filmler üretilmesini istemiş.
1993’te Türkiye’de çizgi film yapım sanatçılarını mesleki anlamda bir araya getirmek için Çizgi Filmciler Derneği kurulmuş.Dernek, Türkiye’de çizgi film sanatını geliştirmek, çizgi filmciler arasında iletişim kurmak, uluslar arası etkinlikler konusunda bilgilendirmek ve Türk kültürünü çizgi film vasıtası ile çocuk ve gençlere tanıtmak amacını taşıyor.
Türkiye’de animasyonun gelişmesiyle birlikte animasyon sanatçıları yurt dışındaki birçok büyük stüdyoda çalışmaya başlamış.Bunların en başında Tahsin Özgür gelmekte. Walt Disney’de çalışan Özgür, Tarzan (1997), Herkül (1999) ve Asteriks’te (1994) animatör olarak görev almış. Şahin Ersöz ise Walt Disney’in storyboardsanatçısı olarak Herkül (1997) ve Balto’da  (1995) görev almış.
2000’li Yıllar
Anadolu Üniversitesi’nden sonra 2005 yılında Maltepe Üniversitesi’nde ve 2006 yılında Kütahya Üniversitesi’nde ÇizgiFilm- Animasyon Bölümü açılmış. Animasyon sektöründe çalışacak sanatçıların mesleki eğitimlerini üniversite öğrenimi sürecince almaları sektöre hazırlanmaları açısından önem taşıyor. Hem böylelikle animasyonla ilgilenenlerin çok daha erken yaşlarda bu mesleği seçmeleri ve deneyim kazanmaları da sağlanıyor.
1 Kasım 2008’de Türkiye’nin ilk yerli çocuk kanalı, TRT Çocuk’un yayına girmesiyle birlikte gelişmekte olan animasyon sektörü yeni bir döneme girmiş. Ardından 2011’de kabul edilen “Radyo ve Televizyon Kurulu ve Yayın Hizmetleri Hakkında Kanun”unda yeralan “Genel ve tematik içerikli yayın yapan televizyon kuruluşlarının, çocuk yayınlarında çizgi filmlere yer vermeleri hâlinde, çizgi filmlerin en az yüzde yirmisinin, diğer çocuk programlarının en az yüzde kırkının Türkçe dilinde üretilmiş yapım olması ve Türk kültürünü yansıtması zorunludur” maddesi (14. Madde)ile birlikte yerli yapım çizgi film üretiminin devlet tarafından destekleneceği duyurulmuş. Bu gelişmeler doğrultusunda yeni animasyon stüdyoları açılmış ve bu stüdyolarda yerli yapımlar üretilmiş.

2009 yılında Türkiye’nin ilk üç boyutlu çizgi film serisi“Keloğlan”, Animax Animasyon Stüdyoları tarafından yapılarak TRT Çocuk kanalında yayınladı. İki sezon boyunca gösterilen “Keloğlan”,2012’de reelle animasyonun birleştirildiği yeni bölümlerle ekranlara geldi.

 

 

Said Nursi’nin hayatını anlatan animasyon filmi “Allah’ın Sadık Kulu”, motion capture (hareket yakalama) tekniğiyle Türkiye’de yapılmış ilk uzun metraj animasyon filmi. Yönetmenliğini Esin Orhan’ın yaptığı film üç buçuk yıllık bir yapım sürecinden sonra 2011’de gösterime girdi.

Bu yıllarda birçok animasyon sanatçısı, bilinen animasyonlarda ve filmlerin görsel efektlerinin yapımında yer almış. Çoşku Özdemir görsel efekt sanatçısı olarak Lucas Film, Dreamworks Animasyon veBlue Sky Stüdyoları’nda çalışmış. Avatar (2009), Buz Devri 2 (2009),Transformers 2 (2009), Karayip Korsanları 3 (2007), Madagaskar 2(2008),Iron Man 2 (2010), Son Havabükücü (2010) gibi filmlerde görev alan Özdemir, 2010 yılında Türkiye’de Robotika Film’i kurarak animasyon ve görsel efekt alanında dünya standartlarında işler üretmeyi hedefliyor.
Dreamworks’de çalışan animatör Onur Yeldan da Arı Filmi (2007),Shrek: Sonsuza Dek Mutlu (2010) ve Çizmeli Kedi (2011) gibi bilinen animasyonlarda yer almış. Hacivat Karagöz Neden Öldürüldü (2006),Narnia Günlükleri: Prens Kaspiyan (2008), Titanların Savaşı (2010),Harry Potter ve Ölüm Yadigarları (2011) gibi filmler de animatör Arslan Elver’in çalıştığı filmler arasındadır.
TRT Çocuk’a çalışan animasyon stüdyolarının yanı sıra 2000’li yıllarda açılan Raatsız Animasyon Stüdyosu, Gentlemen Visuals, Robotika Films, Anima Animasyon Stüdyosu, Lighthouse Visual Effects,Cherrycherry Animation, Animanya Animasyon, Arca Medya gibi bir çok stüdyo animasyon çalışmalarını sürdürüyor.
Son olarak 2013 yılında İpek Üniversitesi’nde Animasyon Bölümü açıldı. Ankara’da açılan üniversite, Türkiye’de açılan dördüncü Animasyon Bölümü. Bünyesinde animasyon stüdyosu da barındıran üniversite hem akademik hem de sektörel anlamda önemli çalışmalara imza atmayı planlıyor.
Not: Bu yazım Bilişim Dergisi’nin 147. sayısında ve Tasart Dergisi’nin 7. sayısında yayımlandı.
Bilişim dergisi için: Animasyonun Dünü ve Bugünü
Tasart Dergisi için: Animasyonun Dünü ve Bugünü
Kaynakça:
Atan, Uğur. “Çizgi Filmin Türkiye’deki Tarihi Gelişimi”. Animasyonun Kültür Aktarımındaki Yeri. Basılmamış Yüksek Lisans Tezi. Konya: Selçuk Üniversitesi, 1995.
Hünerli, Selçuk. Canlandırma Sineması Üzerine. İstanbul: Es Yayınları, 2005.
Onaran, Alim Şerif. Türk Sineması (Cilt I). Ankara: Kitle Yayınları, 1999.
http://cizgilifilm.blogspot.com/2007/05/izgifilm-sanatlar.html
http://derinhakikatler.blogspot.com.tr/2012/07/ilk-yerli-cizgi-film-denemesi.html (Vedat Ar’ın stüdyosundan bir fotoğraf)
http://eskicizgifilmlerim.blogspot.com.tr/ (Bir Hikâye Bin Ders gazete kupürü)

Irfan

Yönetmenliğini Rıdvan Çevik’in yaptığı “İRFAN” filminin bitmiş halini buradan izleyebilirsiniz. Bir önceki gönderilerimizde “İRFAN” filmi ve Rıdvan ÇEVİK hakkında röportaj yapmıştık. Detayları aşağıdaki linkden bulabilirsiniz.

http://www.animasyongastesi.com/?p=4222

RIDVAN CEVIK ve IRFAN FILMI

 

Kendinizi kısaca okuyucularımıza tanıtır mısınız?
Eskişehir’de doğdum. Çizime ve çizgi filmlere ilgim kendimi bildim bileli vardı. Anadolu Lisesi’ndeki hocamın tavsiyesi ile önce Anadolu Güzel Sanatlar Lisesi’ni ardından yine içinde “anadolu ” geçen Anadolu Üniversitesi’ni kazandım. İkinci sınıfta Tahsin ÖZGÜR hocamla tanıştım. O yaz, Alman yapımı bir film için asistanı olarak yanında stajımı yaptım. Üniversiteden mezun olduktan sonra sırasıyla Esin Desen – Yoğurt teknolojileri ortak yapımı bir filmde, Sinefekt, Anima, İmaj gibi şirketlerde reklam filmleri için karakter canlandırma, karakter tasarımı, öykü taslağı(storyboard) yapımı gibi çalışmalarım oldu. Sonra askerlik ve yine benzer reklam yapımlarından sonra çalıştığım filmlerdeki deneyimlerimi uygulamalı olarak paylaşmak, reklamın ötesinde (ürün göstermek dışında) oyunculuk içeren, nitelikli canlandırmaların olduğu filmler yapmak ve çizgi film yapımına yönelik araştırmalarımı arttırmak için mezun olduğum üniversiteye geri döndüm. Arada çeşitli karikatür, endüstriyel tasarım işleriyle ilgilendim, yarışmalarda bazı derecelerimiz oldu.

Şu an son yaptığınız film İrfan. Bu filmi yaratmaya iten ilham kaynağı nedir ?

Araştırma görevliliğin en güzel yanı, zaman yaratabiliyorsanız, adı üstünde görevim araştırma diyerek içimden geldiği gibi yararlı projeler üretebilmek. Zaten bunu da hesaba katarak parayı ikinci yana bırakıp üniversiteye başlamıştım. Başlarken neden üniversite diye sorulduğunda istediklerim arasında öğrencilerle birlikte filmler yapmak da vardı. Çünkü çizgi filmi öğrenmenin de öğretmenin de ilk gereğinin YAPMAK olduğuna inanıyorum. Sonrası kendiliğinden gelişti. Bir kısım yetenekli öğrencimin talebi doğru bir zamanlama ile denk geldi. Ders dışında, üniversitede akşamları kalarak depodan bozma daracık bir odada yaptığımız Yağmur Makamı adında bir çizgi film oldu. Amacımız sadece bir filmi bitirmek olmasına karşın film çeşitli yurtdışı ve Türkiye’deki festivallerden birincilik dahil çok güzel davetler aldı. 2009 yılıydı, o zaman rektörümüz olan Prof. Dr. Fevzi SÜRMELİ’nin Yağmur Makamı’nı izlemesi, beğenmesi ve benden yeni bir film yapmamı istemesi üzerine İrfan’a başladım. Sonrasında ilham (esin) gelmek zorundaydı 🙂 Aynı odayı aradan geçen 2 yıl sonra temizletip badanalattım. Yağmur Makamı ekibimiz bu sırada mezun olduğu için yeni öğrencilerimle işe koyulduk.

Üniversitenin size ne gibi desteği oldu?

40 metrekare de olsa içine mağara devirlerinden geleceğin Eskişehir’ine kadar uzanan bu hayali sığdıran bir oda ve gerekli kağıt, suluboya takımları, 3 bilgisayar, 9 çizim 1 çekim masası vb. Ses kayıtları ve ne yazık yalnızca bu kayıtlardan biri için kullanabildiğimiz çok havalı bir de güneş arabası 🙂
Filminizi ne kadar sürede ve kaç kişilik bir ekip ile gerçekleştirdiniz?

İrfan’ın üniversitedeki 1 gününü anlatmak için 4 yıl. Canlandırma, seslendirme ekibi, foley kaydı, stajeri toplam 40 kadar kişi görev aldı. Bu kişiler arasında Tahsin Hoca’mın da bulunduğunu özellikle ve gururla belirtmek isterim. Çalışan sayısını filmin gereklerine göre değiştirdim. Aynı anda 12 kişi görev aldığı gibi yalnız çalıştığım dönemler oldu.

Tahsin Özgür’ün Dünya çapında büyük şirketler olan Disney ve Don Bluth stüdyolarında başrol karakterler canlandırdığını biliyoruz. Kendisinin filminize olan desteği nasıl oldu, biraz daha açıklayabilir misiniz?

İrfan’daki tüm Sunucu Kız, Kameraman ve İktisat hocasına ait sahneler hocama ait. Çizgi film yapanlar çift karakterli ve içinde kamera gibi ayrıntılı nesne taşıyanların bulunduğu sahnelerin ne kadar emek ve zaman aldığını iyi bilirler. Hocamın neredeyse tüm sahneleri bu şekildeydi. Şu adresten https://vimeo.com/37128540 yaptığı sahnelere ait bir örneği izleyebilirsiniz. Bunların ötesinde atölyemizi ziyaret etti, uzakta da olsa zaman zaman tavsiyelerini alma fırsatım oldu. Filmin yapımında kullandığım pek çok yöntem hocamın yanında yaptığım stajdan öğrendiklerimdir.

İrfan filmi sizin için ne anlama gelmektedir ?

Ağır sorumluluk yükleriyle aldığım geminin okyanustaki 4 yıllık görevini tamamladıktan sonra onu sağ salim karaya teslim etmek anlamına geliyor.

Sizin için Canlandırma ne anlama gelmektedir ?
Hep şu örneği veririm. Elinize bir kalem alın ve yere bırakın. Herkes bilir, yerçekimi ile düşecek, yere çarpacak ve birkaç zıplama vb. devinimden sonra duracak. Bunun canlandırma olması için o kalem yere düştüğünde en azından bir “ah!” duymamız, yada o kaleme ait canın acıdığını bir çizgi filmcinin izleyiciye hissettirmesi gerek. Bu ne yazık ki çoğu tarafından önemsenmiyor ya da hareketlendirme ile karıştırılıyor. Yoksa birtakım fiziksel devinimleri bilgisayarlar hakkınca taklit edebiliyor. Bilgisayara şunu şurdan şuraya götür diyorsunuz, yada çizimde iki uç resim çizip aralarını dolduruyorsunuz, tamam, bitti – bu yetmez! Canlandırma olabilmesi için fizik kurallarının ötesinde(ama elbette bunları da dikkate alan), “kopyala/yapıştır” ları aşması, her karakter

e ‘ÖZ’gü, yani film içindeki bir karakterin, hangi çizgi filmci canlandırırsa canlandırsın tutarlılığının aynı kalması, film içindeki her karakterin birbirinden farklı “can”a, yani akla, duyguya ve bunların sonucu olarak oluşan hareketlere sahip olması gerekir. Canlandırmanın hareket ötesine geçebilmesi için çizgi filmcinin emeği dışında hem öznel hem de filmdeki ortak akıl ve yorum süzgecinden geçmesi şart !!

İlham aldığınız filmler ve sanatçılar var mıdır ? Bu filmler ve kişiler kimlerdir ? İlham (esin) aldığım filmler çocukluktan başlar. Nils ve Uçan Kaz, Lazerion, cumartesi sabahı çizgi filmleri…saymakla bitmez, neredeyse tümünün hastasıydım.. sonra Akira ve Aladdin. Beauty and The Beast’in yapımını izlediğimde de son derece etkilenmiştim. Tangled, İncredibles. Ama hepsi bir yana Tarzan’ın yeri bir başkadır. Tahsin hocam’la tanıştığımızda merakla bu filmde yaptığı sahneleri sormuş ve bize o sahnelerin Amiga bilgisayarda karakalem çekimlerini göstermişti.. O an aldığım ilham(esin) gibisini hiçbir izlediğimden almadım. Kuşkusuz Hayao MİYAZAKİ ve onun özellikle Prenses Mononoke (Mononoke Hime) filmi. Japon demişken, Akira Kurosawa’nın filmlerindeki anlam yaklaşımı, filmlerini izledikten sonra aklımda yer edecek derece beni etkilemektedir. Son olarak 3 İdiots diye bir film var ki izlemeyen artık kalmasın 🙂

Film’in tam olarak insanlara vermek istediği mesaj nedir ? Anlatmak istediğini yapanın bile anlamadığı filmler yanlısı değilim. Bu yüzden İrfan’ı izleyenler ne iletmek istediğimi kolaylıkla alacaklardır ama henüz izleyemeyenler için şöyle söyleyeyim. Aynştayn(Einstein)’ın “Eğitim okulda öğrenilenler değil, okuldan sonra akılda kalanlardır” sözü İrfan’ın özetidir. Atatürk’ün “Eğitimde ve öğretimde izlenecek yol, bilgiyi insan için bir süs, bir hükmetme aracı ya da uygar bir zevk olmaktan çok maddi hayatta başarı sağlayan pratik ve işe yarar bir araç haline getirmektir” sözü de senaryoyu çizerken aklımın bir köşesinde hep yankılandı.

Ne tarz animasyonları izlemekten hoşlanırsınız ? İster çizim, ister bilgisayar, ister hamur…hangi yöntemle yapılmış olursa olsun bana ne ile yapıldığını unutturup karakterlerin gerçekten yaşıyormuş izlenimini veren her filme varım, defalarca izlerim. Üstüne güzel de bir anafikri olursa ne âlâ.

Filmin yapımında ne tarz zorluklarla karşılaştınız ve bunları nasıl aştınız?
Değişik tarzda zorluklar oldu. En başta nitelikli olmasını amaçladığınız filmi henüz 2. sınıftaki öğrencilerle yapmakla profesyonel bir ekip ile yapmak arasında uçurumlar var. Filmde aynı anda hem hoca, hem yönetmen, hem canlandıran, hem proje sorumlusu, hem akademisyen ve daha pek çok olmak için gündüzler yetmiyor genellikle akşam ve haftasonları, herkes çalışmasını bitirdikten sonra ek çalışma yapmam gerekiyordu. Sonra bu gönüllü bir proje diyebilirim.. sadece filmi değil insanların güven ve inancını omuzunuzda taşıyorsunuz. Bu ağır bir sorumluluk. Her ne kadar öğrencilerin bir kısmına üniversiteden başlangıçta bir miktar aylık ödenek sağlandıysa da bu öğrenciler görevlerini tamamladıktan sonra devam eden, katılan birçok öğrenciye bildiklerimden başka verebileceğim bir şey yoktu.. Peki, İrfan’da sunucu, kameraman ve iktisat hocasını canlandıran kişi dünya çapında usta bir çizgifilmci olursa ona ne verebilirsiniz? Filmin elbette en hakkı ödenemeyecek desteği Tahsin Hocam oldu. Canlandırdığı tomar tomar çizimler filme İstanbul’lardan ulaştı…ayrıca Selçuk Hocam tüm ses kayıtlarını kılı kırk yaran titizlikle gerçekleştirdi. Ve Erol Hoca’mın seslendirmeleri tabi.. Bu yüzden İrfan’ı hiç tereddütsüz -bilgi ve deneyimlerini özveriyle aktaran hocalarımıza adadım ki, filmde anlattığımız gibi zorluklarımızın kolaya ermesinde katkıları olduğunu her zaman hatırlayalım… bunlar dışında teknik ve manevi zorluklardan hiç söz etmeyeyim.. özetle zaman, çaba, sabır ve değerli insanlar ile her zorlukta kolaylıklar bulabildim.

Filmin yapım aşamalarını ve planlamanızı açıklayabilir misiniz ?
Film benden istendikten sonra ana hatlarını belirledim ve birkaç hafta içerisinde kabaca ilk öykü taslaklarını hazırladım. Sonra bu anahatlar ile yapımı gerçekleştirecek öğrencileri bulmak için duyuru yaptım. İlgilenen öğrenciler ile toplantılar yaptık. Mayıs ayından üniversite tatile girene kadar asıl takım belli oldu. Birkaç hafta tatil yapıp geldiler. İlk yıl eğitim aşaması, temel gereksinimlerimize göre öğrencilerin altyapılarını kuvvetlendirmekle geçti. İkinci ve üçüncü yıllar yapım; yani canlandırma, filmdeki ortamların tasarlanması, çizimlerin taranıp renklendirilmesi tamamlandı. Dördüncü yıl ise fonların elden geçirilmesi, ses, görsel etkilerin biçimlenmesi, film bütünlüğünün sağlanması, grafik tasarımları ve tüm bunların kurgulanması oldu. Konservatuarımızdan Erol İPEKLİ ve değerli öğrencileri seslendirmeleri yaptılar. Bu sahneler canlandırılarak filme eklendi. Selçuk KIRAY hocam ve ekibi titizlikle foley ve ses kayıtlarını tamamladı. Bunca sene tek tek çizilen bütün çizimlerin ayıklanması, ard alanlardaki kırçıllar ve arşiv işleri gibi bazı ayrıntılar bile beklenmedik derecede zaman aldı doğrusu.

Türkiye’deki Canlandırma ortamı ve yapılan işler hakkında ne düşünüyorsunuz  ?
Trt Çocuk kanalı ile bir anda oldukça hareketlendi. Yeni yapımlar, yapımevleri oluştu. Senelerdir özlemini çektiğimiz gelişmeler bunlar. Bu oluşumların yalnızca en az çizimle filmi nasıl yaparım düşüncesi yerine (ekonomik nedenlerle az çizimli de olsa) nitelikli filmler yapmak adına bir altyapı kazandırabilmelerini ümit ederim. Bazı yapımlar bunun işaretlerini vermeye başladı. Bunu zamana bırakmak yerine başlangıçta ilke haline getiren ve koruyabilen şirketler elbette izleyiciler tarafından saygınlık

görecek ve uzun vadede takdir getiren, nitelikli ve özgün yapımlara imza atacaklardır. Dünyada arada bir öne çıkan lafın(her anlamda) çizgiye egemen oluşu var. En beklemediğiniz yerler bile zaman zaman bu tuzağa düşüyor. Bu hastalığın ne bizde ne dünyada daha fazla yer tutmaması gerektiğini düşünüyorum.

Gelecekte , Canlandırma adına ne tarz planlarınız var ? Nitelikten taviz vermeden ama şartları da göze alarak yeni çizgi filmler yapmaya ve araştırmalarıma devam etmek istiyorum. Derdim sadece film yapmak değil, iyi film yapmak. Aklımda kurduğum, beni son derece heyecanlandıran bu projeleri yapmaya kalksam herhalde bir ömür yetmez, o yüzden bazı planlar değişiyor. Hak ettiği zaman ve emeği verebileceğim, her filmde seviyeyi yükselttiğimiz için gittikçe daha nitelikli canlandırmaya gereksinim duyan, ağır ama temiz projeler düşünüyorum. Elbette çizgi filmle ilgilenenlere yönelik yararlı çalışma ve paylaşımlarım da devam edecek. Yeni açtığım cevikcizgifilmci.net’den gelişmeleri takip edebilirsiniz.

Yetişen yeni nesil animatörlere ne tarz öğütler verirsiniz ?
Genç olmak müthiş bir şey. Yaratıcılık, deli kan, yeni fikirler… Geçici moda ve akımlara kapılmak yerine kendi akıl ve vicdanlarındaki sanatı dinlemeleri yeterli. Gerisi İrfan’ın kapanışında söylediğimiz gibi sadece denemek!