çocuk

Rimolar ve Zimolar’ın Yaratıcıları İle Söyleşi

Rimolar ve Zimolar’ın Yaratıcıları İle Söyleşi

Bir kukla filmi çekme fikri nasıl doğdu?

Yonca Ertürk: Bir çocuk filmi yapmaya karar vermiştik. Animasyon mu, reel çekim mi yapacağız diye düşünüyorduk. Çok iyi kuklacılar tanıyoruz, Şevket Süha Tezel, Nazmi Sinan Mıhçı ve Emrah Özdemir. Kuklaya çok can verdiler. Kendileri de mükemmel oyuncular. Nermin’in daha öncesinden zaten çok tecrübesi var. Ayrıca karakter tasarımcısı. Kukla filmi yapmaya bu şekilde kalkıştık. Nermin de tasarladığı kuklalara kendi esprisini kattı, çok güzel oldu.
Nermin Er: Hakim olduğumuz bir teknik olduğu için kuklayı tercih ettik. Komik ve mesajı olan bir hikâye anlatmanın güzel bir yolu olduğu için de ayrıca.

Karakter tasarımlarına kattığınız o espriden bahsedelim biraz. Nelere dikkat ettiniz?

N.E.: Bugün dünyada birtakım komiklik tüyoları var çocuklara çalışan. Çeşitli göz şekilleri, gülen yüzler gibi. Biz bir karakteri güzel yapan unsurlar nedir biliyoruz. O parçaları da karakterlerimizde kullandık. Kuklaların hem fiziksel görüntüsü hem de oyunları ve vücut dilleri önemli. Mükemmel kukla oynatıcılarımız sayesinde de ayrıca bir sevimlilik kazandı karakterler.
İsmet Kurtuluş: Kukla tekniğiyle üretilmiş bir film bu. Ama çatışması, aksiyonu, eğlencesi, şarkısı, senaryosu ve dramatik yapısıyla sinema perdesine yakışacak bir film olmalıydı. Öyle de oldu.

fft16_mf2888578

Karakterlerini Nermin Er’in tasarladığı, yapımcılığını Yonca Ertürk’ün, yönetmenliğini İsmet Kurtuluş ve Nermin Er’in yaptığı ‘Rimolar ve Zimolar’ı seslendirenler arasında Janset, Ezgi Mola, Akasya Asıltürkmen, Yekta Kopan, Hayko Cepkin, Fatih Ürek, Ezel Akay ve Banu Güven gibi isimler var.

YETER Kİ KÜSMEYELİM

Kuklalarla çalışmanın reel çekim bir filmin yapım sürecinden farkı nedir?
İ.K.: Kuklalarla çalışmak için öncelikle kukla oynatıcılarını rahat ettireceğiniz bir set ortamı tasarlamanız gerekiyor. Kuklaları ellerini kaldırarak oynatıyorlar. Oynattıkları sırada da aşağıdaki bir monitörden kuklaların hareketlerini izliyorlar. En temel farkı bu. Sonuçta yine insan malzemesiyle çalışıyorsunuz.
N.E.: Set tasarımını da buna göre yapıyorsunuz. Kuklalar genellikle bel plandan görülen şeyler. Ama sonuçta kukla oynatıcısının yerleşeceği bir yer olmalı. Dolayısıyla seti biraz daha yukarıya kurmak gerekiyor.

Ne kadarlık bir süreç bu?

İ.K.: 20 günlük bir çekim oldu toplamda. Ama öncesinde altı yedi aylık bir senaryo süreci vardı. Filmin her karesini storyboard’ta tasarladık.

Filmin temasını iki ayrı kasaba halkının ‘barış’ı üzerine kurarken, çocuklara toplumsal barış kavramının önemli olduğu fikrini mi aşılamak istediniz? N.E.: Bugün dünyanın en büyük ihtiyacı barış. Susuzluktan bile öncelikli bence. Çünkü çok geniş bir kavram ve pek çok başka şeyi kapsıyor. Film konuşarak, uzlaşarak aslında bir sürü şeyin çözülebileceğini söylüyor, “yeter ki birbirimize küsmeyelim” diyor.

Son olarak sizin favori karakterlerinizi alayım.

İ.K.: Benimki Fısfıs. Çok ince, narin bir yapısı ve yapısına çok uygun bir konuşma tarzı var. İşte o beni benden alıyor!
Y.E.: Fısfıs’ın çok âşıkı var zaten. Bir de kukla oynatıcılar çekimlerde “İsmet yönetmene hastaymış bu Fısfıs” dediler. İsmet de bu duyguları karşılıksız bırakmayacak kadar hassas bir insan tabii. Deli kızlar Fısfıs ile Fışfış ikilisi benim de favorilerim. Bayılıyorum onlara. Çaça Nene’ye de ayrıca.
N.E.: Ben evlat ayıramam. Yok, yapamam yani.

maxresdefault

rimo6

rimo4

rimo3

rimo2

rimo

Kaynak
Ezgi Atabilen
“http://www.radikal.com.tr/kultur/sanatci_nermin_erden_sahane_kukla_filmi-1252455”

Cocuklara Yönelik Animasyon Senaryosu

Çocuklara Yönelik Animasyon Senaryosu
yazan: Nefise Abalı – Çizgi Film Senaristi

Türkiye’de animasyon ya da çizgi film dendiği zaman sadece çocuklara yönelik olduğu düşünülüyor. Oysa animasyon sadece çocuklar için değildir, her yaşa hitap edebilir. Dolayısıyla animasyon senaryosu yazımında sorulacak ilk soru “Çocuklar için mi, yetişkinler için mi?” olmalı. Eğer çocuklar için yazmaya karar verdiyseniz bu yazı tam size göre… Ama yine de dikkat, yetişkinler de hedef kitlenize sızabilir!
Hem içerik hem de teknik açıdan senaryoya başlamadan hedef kitlenin belirlenmesi çok önemli. Çünkü hedef kitle senaryoyu inşa edeceğimiz temel kriterdir. Öyle ki hedef kitleye göre konu, karakter, mekân, anlatım yöntemi belirlenir. Hedef kitle genel olarak 3-6, 6-9, 9-12 yaş olarak çeşitlenen farklı yaş gruplarıdır. Hem 3 yaşa hitap eden hem de 9 yaşa hitap eden bir senaryo yazmanız mümkün değildir. Çünkü 9 yaş için yazılan bir senaryo, 3 yaş için çok karmaşık gelecektir. Aynı şekilde 3 yaş için yazılan bir senaryo 9 yaş için çok basit gelecektir ve çocuk sıkılacaktır. Örneğin 3-5 yaşa hitap eden Pocoyo çizgi filmindeki bazı kavramların ve nesnelerin tanıtılması bunlarla ilk kez karşılaşan üç yaşındaki bir çocuğu heyecanlandırırken bunların ne olduğunu bilen 9 yaşındaki bir çocuk için elbette sıkıcı olacaktır. Dolayısıyla hedef kitleyi belirlemek, neyi, nasıl anlatacağınız konusunda size bir yol gösterir. Aynı zamanda teknik açıdan da senaryoyu etkiler.
Sadece hedef kitlenin belirlenmesi de yeterli değildir. Belirlenen hedef kitleyi de iyi tanımak gerekir. Hitap ettiğiniz yaş grubundaki çocuklar nelerden hoşlanır? Neleri daha iyi anlar? Neleri heyecanla izler? Bunun için senarist çocuk gelişimi kitapları okumalı ve hitap ettiği yaş grubunun bilişsel, duyuşsal ve psikomotor davranışlarını bilerek içeriği oluşturmalıdır. Örneğin, 3-6 yaş grubu çocuklar soyutlama yapamadığı için olayların somutlaştırılarak anlatılması gerektiğini senarist bilmelidir. Bununla birlikte çocuk gelişimi uzmanlarından da mutlaka yardım alınmalıdır.
Hedef kitleyi belirledikten sonra animasyonun hikâyesi oluşturulur. Hikâye oluşturma aşamalarını da şu şekilde sıralayabiliriz:
Fikir bul
Karakteri oluştur
Hikâyeyi kur

İlk aşama olan fikir bulma sürecinde yaratıcılık devreye girer. Yaratıcılık herkesin gördüğü ya da bildiği bir şeyi farklı bir şekilde anlatmaktır. Örneğin, Oyuncak Hikâyesi (Toy Story) yaratıcı fikre iyi bir örnek olarak gösterilebilir. Oyuncak Hikâyesi, oyuncakların konuştuğu ve maceralar yaşadığı bir dünyayı anlatır. Ya da Köfte Yağmuru (Cloudy with a Chance of Meatballs)… Yiyeceklerin gökyüzünden yağdığını hayal edin. Çok yaratıcı değil mi? Bu çizgi filmlerin ne kadar sevildiği ve başarılı olduğu ortada…

Ünlü animasyon senaristi Jeffrey Scott, hikâyenizin dikkat çekmesi için fikrinizin farklı olması gerektiğini belirtiyor. Farklı fikirler ortaya çıkarmanın da birçok yolu var. Bunlardan biri de Scott’a göre çok bilinen bir hikâyeyi değiştirerek orijinal bir şekilde verebilmektir. Bunun için diğer çizgi filmleri izleyerek çıkarılabilecek malzemelerin yerine yeni fikirler koyarak yeni projeler üretilebilirsiniz. Scott, bilinen bir hikâyeyi alıp yapısını, zamanını ya da karakterlerini değiştirerek onu yenileyebilirsiniz diyor.

Eski Fikir + Yeni Zaman, Yer ve Karakter = Taze Fikir.

En önemli senaryo yazım kurallarından birisi: “Basit tut.” Fikriniz ve dolayısıyla senaryonuz çok karmaşık olmamalı. Özellikle çocuklara yönelik animasyonda, anlatımı basit tutmak iyidir. Yaratıcılıkla basitlik arasında da sıkı bir ilişki vardır. Jazz sanatçısı Charles Mingus “Basit olanı karmaşık hâle getirmek olağandır. Karmaşık olanı basit, şaşırtıcı derecede basit hâle getirmek ise yaratıcılıktır”. diyor. Dolayısıyla yaratıcı fikir ve basit anlatımla hikâyenizin diğerlerinden farklı olmasını sağlarken çocukların dikkatini de çekeceksiniz.

Fikriniz varsa hikâyeyi oluşturma aşamasına geçebilirsiniz. Bu noktada sormanız gereken temel üç soru vardır. Hikâyenizde “Ne anlatılacak?” “Hikâye kimin/kimlerin hakkında olacak?” ve “Nasıl anlatılacak?”. Bunlardan en önemlisi de “Nasıl anlatılacak?” sorusudur. Bu noktada senaristin başarısı ve farkı kendini hissettirir.

“Ne anlatılacak?” sorusundan başlayalım. Bu noktada hikâyenin konusunu ya da temasını belirlemelisiniz. Tema doğrultusunda bir ana fikriniz de olmalı. Örneğin, Wall-e’de “Sürekli tüketen insanın dünyaya verdiği zarar” konu edilmiş. Wall-e’nin ana fikrinin de “Teknolojinin kölesi olup insanlığımızı (duygularımızı) unutmamalıyız” olduğunu söyleyebiliriz. Ancak burada önemli olan senaryonuzun konusunun ya da ana fikrinin belirlenmesi değil, ana fikrin görsel olması ve filmin bütününde görülmesi. Wall-e’de filmin başından sonuna kadar insanların duygularından uzaklaşıp mekanikleştiği olumsuz olarak vurgulanırken teknolojik bir araç olan Wall-e’nin âşık olarak duygularını yoğun bir biçimde yaşamasının olumlanması ana fikrin görselleştirilmesidir.

Hedef kitlenin yaşına ve kültürüne uygun karakterler oluşturulmalı. Çocuğun çevresinde görebileceği ve yakınlık duyacağı karakterleri seçmek önemli. Örneğin Türkiye’deki çocuklar Nasreddin Hoca, Keloğlan gibi karakterlere yakınlık duyarken aynı karakterler başka bir ülkenin çocuğu için aynı duyguları uyandırmayacaktır. Ayrıca hedef yaş grubuna dâhil olan en az bir karakter mutlaka çizgi filmde yer almalı. Örneğin, 3-6 yaş grubuna bir çizgi film yapıyorsanız çizgi filminizde 4 ya da 5 yaşında bir karakteriniz olmalı. Böylelikle hedef kitle o karakterle özdeşlik kurabilir ve onu örnek alabilir. Bu noktada şunu söylemeden geçemeyeceğim. Çocuklar örnek alsın diye çizgi filmlerde mükemmel karakterler oluşturulmakta. Bence ana karakterin ya da çocuğun yaş grubuna yakın olan karakterin zayıf bir yönü olmalı. Böylece çocuk, karakteri daha samimi bulacak ve ona kendini daha yakın hissedecektir. Örneğin, Kayıp Balık Nemo (Finding Nemo)’nun bir yüzgecinin kısa olması… Neşeli Ayaklar(Happy Feets)’daki yavru penguenin diğerleri gibi iyi şarkı söyleyememesi…

Şimdi teknik açıdan senaryoyu ele alacağım ama burada senaryonun biçimsel özelliklerine değinmeyeceğim. Birçok senaryo yazım programı var, bunlardan birini kullanarak rahatlıkla senaryo yazabilirsiniz. Ben Celtx veya Final Draft’ı öneririm.

Senaryo yazma süreci üç aşamadan oluşur: Sinopsis (Premise), Tretman (Outline) ve senaryo (Script)… Sinopsis, hikâyenizin 3-5 cümlelik özetidir. Tretman, hikâyenizin sahne sahne belirlenmesidir. Hangi sahnede, hangi olayların ya da gelişmelerin yaşanacağı detaylı bir şekilde belirlenir. Senaryo da tüm hareket ve diyalogların yazıldığı süreçtir.

Senaryoda her şey betimlenmelidir. Ancak bu edebî olarak değil, görsel olarak yapılmalı. Bir resmi anlatmak gibi… TRT’de yıllarca resim yapan kıvırcık saçlı Bob Ross’u hatırlarsınız. Bob Ross resim yaparken tuvale yaptığı her hareketi betimlerdi. “Şurada bir elektrik direği olsun. Belki bir kuş yorulduğunda bunun üzerinde dinlenir. Ya da yuvasını buraya kurar.” ya da “Burada dalgalar kıyıya vursun.” derdi ve bunları da resminde görebilirdiniz. Ressam bu betimlemeleri yaparken donuk bir resim değil, yaşanılan bir dünyayı anlatırdı. Senarist de bu şekilde hayalinde canlandırdığı resmi somut bir şekilde ifade etmeli. Sonuçta yazacağınız senaryo yazılı olarak izleyiciye ulaşmayacak, görsel olarak ulaşacak.

Duygu durumları açık açık belirtilmeli. Soyutlama yapılmamalı. Örneğin, “karakter doğum günü hediyesini açarken çok heyecanlıydı” yazmak yerine “hediyesini açarken heyecandan titriyordu” demek daha uygun olacaktır. Yani her şey görsel olarak betimlenmelidir.

Çocuklar için yazıyorsanız birtakım olayları hem diyalog hem de görselle anlattığınızda o durum ya da verilmek istenen ileti daha rahat anlaşılır, daha kalıcı olur ve iyice pekiştirilir. Eğitimci Edgar Dale, bireylerin yaşantıları ve öğrenmeleri arasındaki ilişkiyi göstermek için bir Yaşantı Konisi oluşturmuştur. Dale’e göre öğrenme ne kadar duyuya hitap ederse o kadar güçlü olur. Öğrenme için en etkili duyu organı gözken etkisi en az olan duyu organı kulaktır. Dolayısıyla olayları sadece diyalogla vermek yeterli olmayacaktır. Bunu görselleştirmek de gerekir. Ayrıca animasyonda diyalog üzerine kurulu espriler kadar görsel espriler de dikkat çeker. Tom ve Jerry buna en güzel örnek. Gerçi pedagoglar Tom ve Jerry’i eleştiriyor ama ne anlatmak istediğim umarım anlaşılmıştır.

Kısa ve akıcı diyaloglar yazılmalı. Örneğin, 3-6 yaş için bir senaryo yazıyorsanız diyaloglar kısa tutulmalı ve bir cümlede en fazla beş kelime olmalı. Yaş seviyesi arttıkça cümledeki kelime sayısı da artabilir. Akıcı diyalog yazmak için de bir karaktere arka arkaya iki cümle söyletmek yerine diğer karakterleri de devreye sokarak yönlendirme yoluyla diyaloglar ilerlemeli.

Didaktik cümlelerden kaçınılmalı. Bana göre bu nokta çok önemli. Bütün bir animasyonda anlatılmak istenen, filmin sonunda tek bir karaktere söyletilerek veriliyor. Birçok çizgi filmde bu durumu gözlemlemek mümkündür. Didaktik cümleler yerine anlatılmak istenenler, yukarıda da belirttiğim gibi görsel olarak filmin bütününde görülmeli ve hissedilmelidir. Senaryodaki bütün unsurlar, filmin ana fikrini desteklemelidir.

Bana göre animasyon bir çocuğa benzer. Çocuklar meraklı olurlar, her şeyi öğrenmeye çalışırlar. Animasyonda da bu merak olmalı. Çocuklar animasyonu izlerken “Bundan sonra ne olacak?” sorusunu sormalı. Nasıl ki çocuklar heyecanlıdır, yerinde duramazlar. Animasyonda da heyecan olmalı. Sürükleyici bir olay çerçevesinde izleyiciyi heyecanlandırmalı. Çocuklar duygularını rahatlıkla ifade ederler. Yer ve zaman önemli değildir. Ağlamak istediklerinde ağlarlar, gülmek istediklerinde gülerler. Animasyonda da duygu durumları belirgin ve yoğun bir şekilde verilmelidir. Animasyon yönetmeni ve yapımcısı Andrew Stanton, Pixar filmlerinin en sevilen unsurunun kalbi olduğunu söyler. Senarist de karakterlerin duygularını göz ardı etmemelidir. Çocuklar neşeli ve eğlencelidirler. Çizgi filmde bu eğlence sürdürülmeli, komik durumlarla çocuklar eğlendirilmeli.

Kısaca bir animasyonda olması gereken unsurlar şunlardır:
-Merak (Bundan sonra ne olacak?)
-Heyecan (Sürükleyici bir olay)
-Duygu (Karakter)
-Eğlence (Komik durumlar)
Umarım yazdıklarım çocuklara yönelik animasyon senaryosuyla ilgili az da olsa size bir fikir vermiştir. Bu çalışmanın konusu senaryonun içerik ve teknik açıdan bir çerçevesinin olduğudur. Ama ana fikir, kendinize sınır koymayın, yapımcınızı ikna edin