senaryo

SENARYO YAZARLARI BİRLİĞİ (WGA) 2018 ÖDÜLLERİ SAHİPLERİNİ BULDU

Amerikan Senaryo Yazarları Birliği Ödülleri (WGA) sahiplerini buldu. Uzun metraj kategorilerde hiçbir animasyon film senaryosunun aday gösterilmediği ödüllerde En İyi Orijinal Senaryo Ödülü Get Out’un, En İyi Uyarlama Senaryo Ödülü ise Call Me by Your Name’in oldu.

En İyi Animasyon Dizi Senaryosu ödülü ise Bob’ Burgers dizisinin Time’s Arrow isimli 4. sezon 11. bölüm senaryosunun oldu.

Yılın diğer kazananlarına aşağıdaki linkten ulaşabilirsiniz.

http://awards.wga.org/wga-awards/nominees-winners

SENARYO YAZARLARI BİRLİĞİ ÖDÜLLERİ SAHİPLERİNİ BULDU

Amerikan Senaryo Yazarları Birliği Ödülleri (WGA) sahiplerini buldu. Uzun metraj kategorilerde hiçbir animasyon film senaryosunun aday gösterilmediği ödüllerde En İyi Orijinal Senaryo Ödülü Spotlight’ın, En İyi Uyarlama Senaryo Ödülü ise The Big Short’un oldu.

En İyi Animasyon Dizi Senaryosu ödülü ise Bob’ Burgers dizisinin Housetrap isimli 5. Sezon 19. bölüm senaryosunun oldu.

Rimolar ve Zimolar’ın Yaratıcıları İle Söyleşi

Rimolar ve Zimolar’ın Yaratıcıları İle Söyleşi

Bir kukla filmi çekme fikri nasıl doğdu?

Yonca Ertürk: Bir çocuk filmi yapmaya karar vermiştik. Animasyon mu, reel çekim mi yapacağız diye düşünüyorduk. Çok iyi kuklacılar tanıyoruz, Şevket Süha Tezel, Nazmi Sinan Mıhçı ve Emrah Özdemir. Kuklaya çok can verdiler. Kendileri de mükemmel oyuncular. Nermin’in daha öncesinden zaten çok tecrübesi var. Ayrıca karakter tasarımcısı. Kukla filmi yapmaya bu şekilde kalkıştık. Nermin de tasarladığı kuklalara kendi esprisini kattı, çok güzel oldu.
Nermin Er: Hakim olduğumuz bir teknik olduğu için kuklayı tercih ettik. Komik ve mesajı olan bir hikâye anlatmanın güzel bir yolu olduğu için de ayrıca.

Karakter tasarımlarına kattığınız o espriden bahsedelim biraz. Nelere dikkat ettiniz?

N.E.: Bugün dünyada birtakım komiklik tüyoları var çocuklara çalışan. Çeşitli göz şekilleri, gülen yüzler gibi. Biz bir karakteri güzel yapan unsurlar nedir biliyoruz. O parçaları da karakterlerimizde kullandık. Kuklaların hem fiziksel görüntüsü hem de oyunları ve vücut dilleri önemli. Mükemmel kukla oynatıcılarımız sayesinde de ayrıca bir sevimlilik kazandı karakterler.
İsmet Kurtuluş: Kukla tekniğiyle üretilmiş bir film bu. Ama çatışması, aksiyonu, eğlencesi, şarkısı, senaryosu ve dramatik yapısıyla sinema perdesine yakışacak bir film olmalıydı. Öyle de oldu.

fft16_mf2888578

Karakterlerini Nermin Er’in tasarladığı, yapımcılığını Yonca Ertürk’ün, yönetmenliğini İsmet Kurtuluş ve Nermin Er’in yaptığı ‘Rimolar ve Zimolar’ı seslendirenler arasında Janset, Ezgi Mola, Akasya Asıltürkmen, Yekta Kopan, Hayko Cepkin, Fatih Ürek, Ezel Akay ve Banu Güven gibi isimler var.

YETER Kİ KÜSMEYELİM

Kuklalarla çalışmanın reel çekim bir filmin yapım sürecinden farkı nedir?
İ.K.: Kuklalarla çalışmak için öncelikle kukla oynatıcılarını rahat ettireceğiniz bir set ortamı tasarlamanız gerekiyor. Kuklaları ellerini kaldırarak oynatıyorlar. Oynattıkları sırada da aşağıdaki bir monitörden kuklaların hareketlerini izliyorlar. En temel farkı bu. Sonuçta yine insan malzemesiyle çalışıyorsunuz.
N.E.: Set tasarımını da buna göre yapıyorsunuz. Kuklalar genellikle bel plandan görülen şeyler. Ama sonuçta kukla oynatıcısının yerleşeceği bir yer olmalı. Dolayısıyla seti biraz daha yukarıya kurmak gerekiyor.

Ne kadarlık bir süreç bu?

İ.K.: 20 günlük bir çekim oldu toplamda. Ama öncesinde altı yedi aylık bir senaryo süreci vardı. Filmin her karesini storyboard’ta tasarladık.

Filmin temasını iki ayrı kasaba halkının ‘barış’ı üzerine kurarken, çocuklara toplumsal barış kavramının önemli olduğu fikrini mi aşılamak istediniz? N.E.: Bugün dünyanın en büyük ihtiyacı barış. Susuzluktan bile öncelikli bence. Çünkü çok geniş bir kavram ve pek çok başka şeyi kapsıyor. Film konuşarak, uzlaşarak aslında bir sürü şeyin çözülebileceğini söylüyor, “yeter ki birbirimize küsmeyelim” diyor.

Son olarak sizin favori karakterlerinizi alayım.

İ.K.: Benimki Fısfıs. Çok ince, narin bir yapısı ve yapısına çok uygun bir konuşma tarzı var. İşte o beni benden alıyor!
Y.E.: Fısfıs’ın çok âşıkı var zaten. Bir de kukla oynatıcılar çekimlerde “İsmet yönetmene hastaymış bu Fısfıs” dediler. İsmet de bu duyguları karşılıksız bırakmayacak kadar hassas bir insan tabii. Deli kızlar Fısfıs ile Fışfış ikilisi benim de favorilerim. Bayılıyorum onlara. Çaça Nene’ye de ayrıca.
N.E.: Ben evlat ayıramam. Yok, yapamam yani.

maxresdefault

rimo6

rimo4

rimo3

rimo2

rimo

Kaynak
Ezgi Atabilen
“http://www.radikal.com.tr/kultur/sanatci_nermin_erden_sahane_kukla_filmi-1252455”

Eren Erdoğan’la Storyboard Sanatçılığı Üzerine

Röportaj: Nefise Abalı

TRT Çocuk’ta yayınlanan Kuzucuk, Rafadan Tayfa ve Tinky Minky Kukuli gibi başarılı çizgi filmlerde storyboard sanatçısı olarak çalıştınız. Ayrıca İstanbul Animasyon Film Festivali’nde gösterim hakkı kazanmış “Ahau” kısa filminizde storyboard’ta görev aldınız. Storyboard sanatçısı kimdir, ne iş yapar, anlatabilir misiniz?

Bizim burada Türkiye’de yaptığımız storyboard’la yurtdışındaki storyboard arasında ciddi bir fark var. İşi abartıp biz burada storyboard yapmıyoruz diyebiliriz çoğunlukla. Ben elimden gelenin en iyisini yapmaya çalışıyorum ama nihayetinde ortaya çıkardığımız ürün, üretim süreci bakımından biraz farklılaşıyor. Yurtdışında storyboard sanatçısı da kullanılıyor tabir olarak. Bununla ilgili bir yazı hazırlarken denk geldim. Birçok tabir var, farklı farklı. Ama en genel tabirle story artist, hikâye sanatçısı diye geçer. Genelde ince, zekice fikirleri barındıran, kalemi kuvvetli, hikâye anlatma yönü çok kuvvetli olan insanların yaptığı bir iştir. Görsel anlamda hikâyeyi anlatırlar ve bir yandan da fikirler üretirler. Senaryo aşamasında yönetmenle konuştuklarında aklına gelen sahneleri bir yandan karalarlar. Mizah barındıran gag dediğimiz mizansenleri yaparlar. Hem mizah unsuru, hem hikâye anlatıcılığı, hem sinematografi bilgisi mühim. Çünkü yönetmenin ne istediği ortaya koyan, alternatiflerini de sunabilecek kalifiye bir kişi olması gerekir storyboard sanatçısının.

duducuk

Peki Türkiye’de storyboard sanatçısı nasıl algılanıyor?

Türkiye’de çizmeyi bilen ya da çizer olan kişinin storyboard sanatçısı olduğu gibi bir algı var. Yönetmenler gelip size böyle bir senaryo var, bunun storyboard’u lazım diyorlar. Yönetmenliğini siz yapıyorsunuz işin açıkçası. Yönetmenin kafasında kamera açıları yok. Sizin yaptığınız üzerinden yol alınmaya çalışılıyor. Baştan aşağı yanlış bir yöntem. Storyboard sanatçısı projeye dâhil ediliyor ama aslında yaptığı işi yapmıyor. Üstelik daha kısa sürede istiyorlar. Story artistlik yapmak isteseniz bile maalesef sektörün içinde bulunduğu durum çok da buna izin vermiyor. Sadece storyboard çizeri kapsamına alınıyorsunuz.

Walt Disney and Composers Discuss

Yani dünyadaki “storyboard sanatçılığı”nı Türkiye’de tam olarak yerine getiremiyorsunuz.

Animasyon için evet. Mutlaka işini iyi yapan çizerler vardır ama benim şu ana kadar animasyon dizi sektöründe gördüğüm kadarıyla çok iyi, hakkıyla yapılmış storyboard çok az. O yüzden storyboard’çu açığı var.  Eğer iyi bir film ya da dizi yapmak istiyorsanız, kaliteli bir storyboard yapmanız gerekir. Şirketler de buna yeteri kadar zaman ve para ayıramıyor.

Storyboard’un Türkçede tam bir karşılığı bulunabilmiş değil. Hikâye panosu, hikâye tahtası, görsel senaryo vs. olarak kullanılıyor. Sizce hangi Türkçe ifade, storyboard sözcüğünü karşılıyor?

Genelde karşılık bulmadan devam ediyoruz biz. Sektördeki diğer görevler de İngilizce yerleştiği için böyle kullanılıyor. Hikâye tablosu, az çok karşılıyor bence. Sonuçta hikâye anlatıyorsunuz. Kafanızdaki sinematografi neyse, onu anlatıyorsunuz. Dilenirse hikâye tablosu denebilir. Benim için anlamı karşılıyor.

Walt-at-Storyboard11

Storyboard’un sinema, belgesel, dizi film, reklam vs. gibi birçok görsel alanda kullanıldığını görüyoruz. Ancak bu her zaman olmayabiliyor. Oysa storyboard animasyonun olmazsa olmazı. Storyboard’un animasyonda bu kadar vazgeçilmez olmasının sebebi nedir?

Animasyonda olmazsa olmazının sebebi anlatım dili. Cartoon bir hikâye anlatımı oluyor. Cartoon derken bunu 2 boyutlu ya da çocuğa yönelik olarak algılamayalım. Animasyon anlatım dili reel filme göre biraz farklı olduğu için. Oradaki hareket sistematiği farklı, düşünceyi aktarma farklı, bu algıyı çözmüş insanların Chuck Jones gibi diyelim. Looney Tunes’tan tanırız onu. Oradaki bütün mizah unsurlarının mimarıdır. O anlatımları storyboard’ta iyi vermek gerekir. Böylece animatör de yapacağı işi çok net görür. Siz animatöre ve diğer safhalara belli bir miktar bilgi vermiş olursunuz. Bir fikir verirsiniz, animatör ona iki tane katar, yönetmen bir tane daha katar.

Anlatım dilini bilmek animasyonda önemli. Walt Disney’in kendi stüdyosu için dediği gibi: “Biz burada hikâyelerimizi yazmıyoruz, onları çiziyoruz”. Öyle ki reel filmlerin aksine karakterlerin ve hikâyenin oluşumu bu süreçte gerçekleşir. Siz kamerayı alıp bir görüntüyü çekmiyorsunuz sadece. Oradan bir karakter koşup köşeyi dönecekse sadece dönüp geçmemeli. Biz o dönüşte karakterin kişiliğine dair ipuçları alabilmeliyiz. Monsters University’nin storyboard’undaki kovalama sahnelerinin birçoğunda bunu görebiliyoruz.

Ayrıca storyboard ileride oluşabilecek gereksiz iş yüklerini de engeller. Bu yüzden hem hikâye ve karakterin gelişmesi hem de iş sürecinin hızlı ve kaliteli ilerlemesi için storyboard zaruridir.

Monsters-University storyboard duzenleme roportaj için

Reel prodüksiyonların storyboard çalışması ile animasyonun storyboard çalışması arasında teknik olarak farklar var mı?

Reel’de en çok kullanım alanı reklamlar. Onlar da daha kısa oluyor. Orada istenen yönetmenin kafasındaki açıların birebir uygulanması. Dolayısıyla storyboard sanatçısının hikâyenin dışına çıkması istenmez. Ama story artist hikâyeye çok şey katar. Çizgi seride ise -kısa film olabilir, animasyon olabilir- story artist sahneleri daha detaylı karelendirir. Çünkü her geçişte bir oyunculuk olabilir, oyunculuk bir mizah içerebilir, çizgi filme yönelik bir anlatım olabilir. O yüzden daha detaylı yapılır, zamanlamaları, efektleri, kaydırmaları, animatik şeklinde bitirilir. Ayrıca daha çok fikir barındırır. Dediğim gibi hikâye sanatçısı, oradaki bir koşma sahnesine iki tane fikir katabilir.

Bütçe olarak da fark var. Türkiye için konuşursak reklam filmlerinin storyboard bütçeleri, animasyon storyboard bütçelerinden daha yüksek. Çok daha kısa bir storyboard’a yüksek meblağ alıyorsunuz. Dizilerde ise size az para veriyorlar. Üstelik daha detaylı ve daha iyi olması gereken dizi storyboard’u daha az gelirle daha çok iş yüküne yol açıyor.

Türkiye’de bazı reel prodüksiyonlarda storyboard çalışması yapıldığını biliyoruz ama pek yaygın değil. Dünyada ise tam tersi. Star Wars, No Country For Old Men gibi başarılı birçok yabancı filmde storyboard kullanılıyor. Reel prodüksiyonda Türkiye ve dünyadaki storyboard kullanımını karşılaştıracak olursanız neler söyleyebilirsiniz?

Bizde yeni. 10 senelik bir mazisi yok bildiğim kadarıyla. Bunu da birkaç bilinçli yapımcı ve yönetmen yaptı. Bilinçliler diyorum, çünkü filmi öngörmeyi istediler. Yumurta, Vizontele, Sinyora Enrica ile İtalyan Olmak gibi filmler var. Tabii bunun çok büyük avantajı var. Bütün kamera açıları, fotoğraf karesi gibi hazırlanıyor. Tabii ki bu yönetmenin kafasındadır, bunu görüntü yönetmenine aktarır. Ama storyboard varken bunu herkese aktarabilirsiniz ve işin başında beğenmediğiniz açıları değiştirip daha estetik açılar yakalayabilirsiniz. Bence bizde de yeni yeni başlıyor ama iyi bir gelişme.

TobyShelton_storyboard_megamind

Dünyaya bakacak olursak bu işi bizden çok daha iyi yaptıklarını söyleyebilirim. Toby Shelton, Mark Kennedy, Brandon Jeffords, Matt Jones gibi isimlerin çalışmalarına bakarsak çok daha farklı bir yöntem görülür, benim yaptığım storyboardlara göre. Kare sayıları farklıdır, çizim kaliteleri çok farklıdır. Türkiye’deki çoğu storyboard çizerine göre söylüyorum, yurtdışıyla aramızda ciddi anlamda bir fark var. Orada çok fazla emek harcanıyor, çok fazla sinematografi tartışılıyor. Ama ne yazık ki bizde o kadar önem verilmiyor.

Storyboard’un avantajlarında söz ettik hep, peki dezavantajları var mı?

Türkiye’deki firmalar için söyleyeyim: Süre. Bizde her şey çok hızlı olup bitiyor. Yurtdışında ise sistem çok farklı. Onların senaryo, konsept, storyboard kısmına ayırdıkları süre, uzun bir süre. Bütün olayı orada çözüp geri kalan safhada sadece işlerine odaklanıyorlar. Bizde öyle olmuyor. Hadi yapalım, iki haftada bitsin diyorlar. Bu da yanlış tabii ki.

Storyboard çizeri olarak daha çok yönetmen ve senaristle iletişim hâlindesiniz. Başarılı bir storyboard çıkması için yönetmen ve senaristten beklentileriniz neler?

Yönetmenin filmi kafada kurması lazım. Ben çok denk gelmiyorum Türkiye’de ama. O iş senaryonun bana verilmesi ve benim yaptığım storyboard üzerinden fikir yürütmeyle geçiyor. Ki bu yanlış olan. Olması gereken ise yönetmenin aslında açıları kafasında bitirmesi. Hepsi bitmese bile genel anlatım itibariyle yönetmenin fikir sunabilmesi, storyboard’un yönetmenin öngörüsünde gerçekleşmesi gerekir.

Senaristin ise animasyondan haberdar olması lazım. Çünkü farklı bir yapısı var animasyon senaryosunun. Animasyonda ortak dili konuşabilmeliyiz. Konuşabilirsek çok faydalı olur. Benim aklıma gelen espriyi o da aynı şekilde yakalayabilirse ya da açıları o da benim gibi hayal edebilirse güzel olur. Çünkü yazı ile görsel anlatım farklı. Senarist bana senaryoyu anlattığında benim kafamda açı canlanıyor. Ben o açıyı nereden veririm diye düşünüyorum. Birbirimizi anladığımız noktada çok daha rahat oluyor işler. Tabii bu konuda tecrübesiz ise zaman alacaktır.

TobyShelton_storyboard_tangled

Animasyonda storyboard’un diğer aşamalardan daha önemli olduğu vurgulanıyor. Öyle ki storyboard iyiyse ekibin kalitesiyle doğru orantılı olarak iyi bir film çıkacağı, ama storyboard kötüyse iyi bir ekibin bile filmi kurtaramayacağı söyleniyor. Siz buna katılıyor musunuz? 

Çoğunlukla katılıyorum. Storyboard bana kalırsa filmin çok çok önemli bir kısmı. Çünkü onu bitirdiğinizde filmin anlatımı bitmiş oluyor. Buna değer vermeyip diğer yerlere değer verirseniz olmaz. İstediğiniz kadar güzel model yapın, karakter tasarımı yapın, güzel render alın -3D animasyon için konuşuyorum- hikâyeniz kötüyse olmaz. Pixar, Oyuncak Hikâyesi’ni bitiriyor ancak beğenilmiyor. Tekrar baştan yapılıyor. Daha birçok film var böyle, bitirilip tekrar yapılan. Neden? Çünkü anlatım kötü. Bu yüzden storyboard filmin en önemli, en iyi bitirilmesi gereken kısmı. Bu işte uğraşan storyboard sanatçısı da kilit bir role sahip.

Üniversitede Animasyon Bölümü’nde dersler verdiniz. Bu alandaki öğrenci profilini yakından biliyorsunuz. Genelde öğrencilerin aklında yönetmen olmak var. Bunun dışında liste animatör, karakter tasarımcısı, senarist vs. olarak uzayıp gidiyor. Bu işe yeni başlayanlarda da storyboard kısmında çalışma düşüncesi pek yok. Neden storyboard sanatçılığı pek tercih edilmiyor?

Baştan söylediğim Türkiye’deki olumsuz koşullar bunun tetikleyici sebeplerinden biri. Öğrenciler animasyon bölümüne gelirken çok fazla bilgi sahibi olarak gelmiyorlar. En azından animasyonu bilseler bile bu uzmanlık alanları pek bilmiyorlar. Yani “storyboard sanatçılığı nedir?” diye bilen çok az kişi var. Çoğu yönetmen ve animatör olacağım diye geliyor. Ama sonra sektöre dair bilgi edindiğinde storyboard sanatçısı Türkiye’de aslında çok da hak ettiği yerde değil. Hatta bunu göremiyor, hak ettiği yeri bilmediği için. Modeli ya da animasyonu beceremeyen ya da eli kalem tutan, resim çizen kim varsa storyboard sanatçısı oluyor gibi yanlış bir algı var. Bunu bizim iyi aktarmamız gerekiyor. Tabii bu da yeterli değil. Türkiye’de iyi filmler üretmemiz gerekiyor. Onların yapım aşamalarını gösterip “bunları olması gerektiği gibi yaptık” dersek yapımdaki her birimin önemi de kavranmış olur.

Bu alanda Türkiye’de yeterli uzman sanatçılar var mı?

Çok az kişi var. Özellikle animasyon-çizgi film storyboard’u için konuşacağım. Bileği çok kuvvetli, açıları, sinematografisi iyi olan, daha önce çizgi filmlerde çalışmış, az çizgiyle çok şey ifade edebilen, dinamik pozları ve ifadeleri çok iyi çizebilen uzman sanatçı çok az. Nedeni de bunun üzerine yoğunlaşmamaları. Ben de çoğu zaman storyboard üzerine yoğunlaşamayabiliyorum, başka işlerimden dolayı. Ayrıca diğer dallara göre fiyatlandırma da ucuz olduğu için bu alanda da pek fazla kişi yetişmiyor.

Peki storyboard sanatçısı olmak için hangi eğitimleri almak, hangi süreçlerden geçmek, hangi yeteneklere sahip olmak gerekir?

Çizgi Film-Animasyon Bölümü okuyan öğrenciler zaten storyboard dersi alıyorlar. Bunun yanı sıra sinematografi, öykü yazımı, senaryo yazımı gibi dersler alıyorlar. Bunlar hep storyboard’u destekleyen dersler. İyi bir şekilde bu dersleri aldıkları zaman bir bilgi oluşuyor kafalarında. Ondan sonrası üretimde bulunmak. Belki deneyimli birinin yanında başlayarak, daha sonra tek başına sorumluluk alarak. Ama bileği kıvrak iyi bir çizer olmanız gerekiyor. İyi bir hikâyeci olmanız, görsel olarak hikaye anlatmayı bilmeniz lazım. Senaryo yazımından ve sinematografiden de anlamanız gerekiyor. Bol bol çizgi film seyretmeli, oradaki anlatımlar nasılmış diye. Bunlar kilit noktalar.

Storyboard sanatçılığı dışında konsept tasarımcı ve yönetmen olarak da görev aldınız. Şu an hangi proje üzerinde çalışıyorsunuz?

Şu an üzerinde çalıştığımız bir kısa film projesi var. Beş dakika olmasını umuyoruz. Ben de onun storyboard aşamasındayım, ona yoğunlaşmış durumdayım. Amacımız bu filmi bitirip ulusal ve uluslararası animasyon festivallerine katılmak. Bu olursa bizim ilk festival filmimiz olacak.

Festival filmleri hem teknik, hem hikâye, hem de anlatım olarak özel filmlerden oluşur. Dolayısıyla storyboard sanatçısı ve yönetmenin farklı bir anlatım yakalaması beklenir. Bu festival projenizde storyboard sanatçısı olarak nasıl bir çalışma yaptınız?

Bizim konumuzun geçtiği bir berber dükkânı var. Tabii belli bir dönem belirledik, belirli karakterler oluşturduk. Senarist arkadaşlarla beraber senaryonun giriş, gelişme, sonuç bölümlerini çok detaylı bir şekilde inceleyip notlar aldık. Diğer arkadaşların da fikirlerini aldık. Daha sonra detaylar hakkında fikirler üretmeye başladık. Ufak tefek hikâyeler… Burada şöyle olsa, böyle olsa diye… Ben daha sonra bu fikirleri alıp uygulamaya başladım. Tabii ufak tefek eskizler karalıyorum.

Berber dükkânı modelini elime alıp bakmaya çalışıyorum. Tabii bu sırada araştırma da yapıyorum. Bana referans olabilecek mevcut berber dükkânları hakkında bir arşiv yaptım. Oradaki detaylardan çok fazla hikâye yakalayabiliriz çünkü. Genel itibariyle böyle bir çalışma yapıyorum. Ama filmin genel anlatımı, kamera açılarının ne kadar hareketli, ne kadar durağan olacağı konusunda zaten kafamda bir fikir vardı. Onun dışında anlatıma güç katacak birçok şey için bolca ön hazırlık yapıldı. Hâlâ da süreç devam ediyor, karalıyorum, çiziyorum, sonra storyboard’a uyguluyorum.

Söyleşi için teşekkür ederim.

Ben teşekkür ederim.

Son olarak bu alana ilgi duyanlara söylemek istediğiniz bir şey var mı?

Burada anlattıklarımın yanı sıra Toby Shelton, Mark Kennedy, Brandon Jefford, Matt Jones, Ryan Savas, Darren Webb, Patrick Harpin ve Mark Andrew gibi bu alanda çok iyi kaynak oluşturabilecek sanatçıların bloglarına ve işlerine bakabilir.

Cocuklara Yönelik Animasyon Senaryosu

Çocuklara Yönelik Animasyon Senaryosu
yazan: Nefise Abalı – Çizgi Film Senaristi

Türkiye’de animasyon ya da çizgi film dendiği zaman sadece çocuklara yönelik olduğu düşünülüyor. Oysa animasyon sadece çocuklar için değildir, her yaşa hitap edebilir. Dolayısıyla animasyon senaryosu yazımında sorulacak ilk soru “Çocuklar için mi, yetişkinler için mi?” olmalı. Eğer çocuklar için yazmaya karar verdiyseniz bu yazı tam size göre… Ama yine de dikkat, yetişkinler de hedef kitlenize sızabilir!
Hem içerik hem de teknik açıdan senaryoya başlamadan hedef kitlenin belirlenmesi çok önemli. Çünkü hedef kitle senaryoyu inşa edeceğimiz temel kriterdir. Öyle ki hedef kitleye göre konu, karakter, mekân, anlatım yöntemi belirlenir. Hedef kitle genel olarak 3-6, 6-9, 9-12 yaş olarak çeşitlenen farklı yaş gruplarıdır. Hem 3 yaşa hitap eden hem de 9 yaşa hitap eden bir senaryo yazmanız mümkün değildir. Çünkü 9 yaş için yazılan bir senaryo, 3 yaş için çok karmaşık gelecektir. Aynı şekilde 3 yaş için yazılan bir senaryo 9 yaş için çok basit gelecektir ve çocuk sıkılacaktır. Örneğin 3-5 yaşa hitap eden Pocoyo çizgi filmindeki bazı kavramların ve nesnelerin tanıtılması bunlarla ilk kez karşılaşan üç yaşındaki bir çocuğu heyecanlandırırken bunların ne olduğunu bilen 9 yaşındaki bir çocuk için elbette sıkıcı olacaktır. Dolayısıyla hedef kitleyi belirlemek, neyi, nasıl anlatacağınız konusunda size bir yol gösterir. Aynı zamanda teknik açıdan da senaryoyu etkiler.
Sadece hedef kitlenin belirlenmesi de yeterli değildir. Belirlenen hedef kitleyi de iyi tanımak gerekir. Hitap ettiğiniz yaş grubundaki çocuklar nelerden hoşlanır? Neleri daha iyi anlar? Neleri heyecanla izler? Bunun için senarist çocuk gelişimi kitapları okumalı ve hitap ettiği yaş grubunun bilişsel, duyuşsal ve psikomotor davranışlarını bilerek içeriği oluşturmalıdır. Örneğin, 3-6 yaş grubu çocuklar soyutlama yapamadığı için olayların somutlaştırılarak anlatılması gerektiğini senarist bilmelidir. Bununla birlikte çocuk gelişimi uzmanlarından da mutlaka yardım alınmalıdır.
Hedef kitleyi belirledikten sonra animasyonun hikâyesi oluşturulur. Hikâye oluşturma aşamalarını da şu şekilde sıralayabiliriz:
Fikir bul
Karakteri oluştur
Hikâyeyi kur

İlk aşama olan fikir bulma sürecinde yaratıcılık devreye girer. Yaratıcılık herkesin gördüğü ya da bildiği bir şeyi farklı bir şekilde anlatmaktır. Örneğin, Oyuncak Hikâyesi (Toy Story) yaratıcı fikre iyi bir örnek olarak gösterilebilir. Oyuncak Hikâyesi, oyuncakların konuştuğu ve maceralar yaşadığı bir dünyayı anlatır. Ya da Köfte Yağmuru (Cloudy with a Chance of Meatballs)… Yiyeceklerin gökyüzünden yağdığını hayal edin. Çok yaratıcı değil mi? Bu çizgi filmlerin ne kadar sevildiği ve başarılı olduğu ortada…

Ünlü animasyon senaristi Jeffrey Scott, hikâyenizin dikkat çekmesi için fikrinizin farklı olması gerektiğini belirtiyor. Farklı fikirler ortaya çıkarmanın da birçok yolu var. Bunlardan biri de Scott’a göre çok bilinen bir hikâyeyi değiştirerek orijinal bir şekilde verebilmektir. Bunun için diğer çizgi filmleri izleyerek çıkarılabilecek malzemelerin yerine yeni fikirler koyarak yeni projeler üretilebilirsiniz. Scott, bilinen bir hikâyeyi alıp yapısını, zamanını ya da karakterlerini değiştirerek onu yenileyebilirsiniz diyor.

Eski Fikir + Yeni Zaman, Yer ve Karakter = Taze Fikir.

En önemli senaryo yazım kurallarından birisi: “Basit tut.” Fikriniz ve dolayısıyla senaryonuz çok karmaşık olmamalı. Özellikle çocuklara yönelik animasyonda, anlatımı basit tutmak iyidir. Yaratıcılıkla basitlik arasında da sıkı bir ilişki vardır. Jazz sanatçısı Charles Mingus “Basit olanı karmaşık hâle getirmek olağandır. Karmaşık olanı basit, şaşırtıcı derecede basit hâle getirmek ise yaratıcılıktır”. diyor. Dolayısıyla yaratıcı fikir ve basit anlatımla hikâyenizin diğerlerinden farklı olmasını sağlarken çocukların dikkatini de çekeceksiniz.

Fikriniz varsa hikâyeyi oluşturma aşamasına geçebilirsiniz. Bu noktada sormanız gereken temel üç soru vardır. Hikâyenizde “Ne anlatılacak?” “Hikâye kimin/kimlerin hakkında olacak?” ve “Nasıl anlatılacak?”. Bunlardan en önemlisi de “Nasıl anlatılacak?” sorusudur. Bu noktada senaristin başarısı ve farkı kendini hissettirir.

“Ne anlatılacak?” sorusundan başlayalım. Bu noktada hikâyenin konusunu ya da temasını belirlemelisiniz. Tema doğrultusunda bir ana fikriniz de olmalı. Örneğin, Wall-e’de “Sürekli tüketen insanın dünyaya verdiği zarar” konu edilmiş. Wall-e’nin ana fikrinin de “Teknolojinin kölesi olup insanlığımızı (duygularımızı) unutmamalıyız” olduğunu söyleyebiliriz. Ancak burada önemli olan senaryonuzun konusunun ya da ana fikrinin belirlenmesi değil, ana fikrin görsel olması ve filmin bütününde görülmesi. Wall-e’de filmin başından sonuna kadar insanların duygularından uzaklaşıp mekanikleştiği olumsuz olarak vurgulanırken teknolojik bir araç olan Wall-e’nin âşık olarak duygularını yoğun bir biçimde yaşamasının olumlanması ana fikrin görselleştirilmesidir.

Hedef kitlenin yaşına ve kültürüne uygun karakterler oluşturulmalı. Çocuğun çevresinde görebileceği ve yakınlık duyacağı karakterleri seçmek önemli. Örneğin Türkiye’deki çocuklar Nasreddin Hoca, Keloğlan gibi karakterlere yakınlık duyarken aynı karakterler başka bir ülkenin çocuğu için aynı duyguları uyandırmayacaktır. Ayrıca hedef yaş grubuna dâhil olan en az bir karakter mutlaka çizgi filmde yer almalı. Örneğin, 3-6 yaş grubuna bir çizgi film yapıyorsanız çizgi filminizde 4 ya da 5 yaşında bir karakteriniz olmalı. Böylelikle hedef kitle o karakterle özdeşlik kurabilir ve onu örnek alabilir. Bu noktada şunu söylemeden geçemeyeceğim. Çocuklar örnek alsın diye çizgi filmlerde mükemmel karakterler oluşturulmakta. Bence ana karakterin ya da çocuğun yaş grubuna yakın olan karakterin zayıf bir yönü olmalı. Böylece çocuk, karakteri daha samimi bulacak ve ona kendini daha yakın hissedecektir. Örneğin, Kayıp Balık Nemo (Finding Nemo)’nun bir yüzgecinin kısa olması… Neşeli Ayaklar(Happy Feets)’daki yavru penguenin diğerleri gibi iyi şarkı söyleyememesi…

Şimdi teknik açıdan senaryoyu ele alacağım ama burada senaryonun biçimsel özelliklerine değinmeyeceğim. Birçok senaryo yazım programı var, bunlardan birini kullanarak rahatlıkla senaryo yazabilirsiniz. Ben Celtx veya Final Draft’ı öneririm.

Senaryo yazma süreci üç aşamadan oluşur: Sinopsis (Premise), Tretman (Outline) ve senaryo (Script)… Sinopsis, hikâyenizin 3-5 cümlelik özetidir. Tretman, hikâyenizin sahne sahne belirlenmesidir. Hangi sahnede, hangi olayların ya da gelişmelerin yaşanacağı detaylı bir şekilde belirlenir. Senaryo da tüm hareket ve diyalogların yazıldığı süreçtir.

Senaryoda her şey betimlenmelidir. Ancak bu edebî olarak değil, görsel olarak yapılmalı. Bir resmi anlatmak gibi… TRT’de yıllarca resim yapan kıvırcık saçlı Bob Ross’u hatırlarsınız. Bob Ross resim yaparken tuvale yaptığı her hareketi betimlerdi. “Şurada bir elektrik direği olsun. Belki bir kuş yorulduğunda bunun üzerinde dinlenir. Ya da yuvasını buraya kurar.” ya da “Burada dalgalar kıyıya vursun.” derdi ve bunları da resminde görebilirdiniz. Ressam bu betimlemeleri yaparken donuk bir resim değil, yaşanılan bir dünyayı anlatırdı. Senarist de bu şekilde hayalinde canlandırdığı resmi somut bir şekilde ifade etmeli. Sonuçta yazacağınız senaryo yazılı olarak izleyiciye ulaşmayacak, görsel olarak ulaşacak.

Duygu durumları açık açık belirtilmeli. Soyutlama yapılmamalı. Örneğin, “karakter doğum günü hediyesini açarken çok heyecanlıydı” yazmak yerine “hediyesini açarken heyecandan titriyordu” demek daha uygun olacaktır. Yani her şey görsel olarak betimlenmelidir.

Çocuklar için yazıyorsanız birtakım olayları hem diyalog hem de görselle anlattığınızda o durum ya da verilmek istenen ileti daha rahat anlaşılır, daha kalıcı olur ve iyice pekiştirilir. Eğitimci Edgar Dale, bireylerin yaşantıları ve öğrenmeleri arasındaki ilişkiyi göstermek için bir Yaşantı Konisi oluşturmuştur. Dale’e göre öğrenme ne kadar duyuya hitap ederse o kadar güçlü olur. Öğrenme için en etkili duyu organı gözken etkisi en az olan duyu organı kulaktır. Dolayısıyla olayları sadece diyalogla vermek yeterli olmayacaktır. Bunu görselleştirmek de gerekir. Ayrıca animasyonda diyalog üzerine kurulu espriler kadar görsel espriler de dikkat çeker. Tom ve Jerry buna en güzel örnek. Gerçi pedagoglar Tom ve Jerry’i eleştiriyor ama ne anlatmak istediğim umarım anlaşılmıştır.

Kısa ve akıcı diyaloglar yazılmalı. Örneğin, 3-6 yaş için bir senaryo yazıyorsanız diyaloglar kısa tutulmalı ve bir cümlede en fazla beş kelime olmalı. Yaş seviyesi arttıkça cümledeki kelime sayısı da artabilir. Akıcı diyalog yazmak için de bir karaktere arka arkaya iki cümle söyletmek yerine diğer karakterleri de devreye sokarak yönlendirme yoluyla diyaloglar ilerlemeli.

Didaktik cümlelerden kaçınılmalı. Bana göre bu nokta çok önemli. Bütün bir animasyonda anlatılmak istenen, filmin sonunda tek bir karaktere söyletilerek veriliyor. Birçok çizgi filmde bu durumu gözlemlemek mümkündür. Didaktik cümleler yerine anlatılmak istenenler, yukarıda da belirttiğim gibi görsel olarak filmin bütününde görülmeli ve hissedilmelidir. Senaryodaki bütün unsurlar, filmin ana fikrini desteklemelidir.

Bana göre animasyon bir çocuğa benzer. Çocuklar meraklı olurlar, her şeyi öğrenmeye çalışırlar. Animasyonda da bu merak olmalı. Çocuklar animasyonu izlerken “Bundan sonra ne olacak?” sorusunu sormalı. Nasıl ki çocuklar heyecanlıdır, yerinde duramazlar. Animasyonda da heyecan olmalı. Sürükleyici bir olay çerçevesinde izleyiciyi heyecanlandırmalı. Çocuklar duygularını rahatlıkla ifade ederler. Yer ve zaman önemli değildir. Ağlamak istediklerinde ağlarlar, gülmek istediklerinde gülerler. Animasyonda da duygu durumları belirgin ve yoğun bir şekilde verilmelidir. Animasyon yönetmeni ve yapımcısı Andrew Stanton, Pixar filmlerinin en sevilen unsurunun kalbi olduğunu söyler. Senarist de karakterlerin duygularını göz ardı etmemelidir. Çocuklar neşeli ve eğlencelidirler. Çizgi filmde bu eğlence sürdürülmeli, komik durumlarla çocuklar eğlendirilmeli.

Kısaca bir animasyonda olması gereken unsurlar şunlardır:
-Merak (Bundan sonra ne olacak?)
-Heyecan (Sürükleyici bir olay)
-Duygu (Karakter)
-Eğlence (Komik durumlar)
Umarım yazdıklarım çocuklara yönelik animasyon senaryosuyla ilgili az da olsa size bir fikir vermiştir. Bu çalışmanın konusu senaryonun içerik ve teknik açıdan bir çerçevesinin olduğudur. Ama ana fikir, kendinize sınır koymayın, yapımcınızı ikna edin