röportaj

ÖZGÜR AYDOĞDU ANİMA OKUL RÖPORTAJI

Blinky bill, Ice Age: Collision Course ve bu yıl vizyona giren Kötü Kedi Şerafettin gibi önemli animasyon filmlerde filmlerde karakter rigger olarak yer almış olan Özgür Aydoğdu’nun “Anima Okul” röportajı.

 

 

Arif Şen (Storyboard Sanatçısı)

Arif Şen (Storyboard Sanatçısı)

10676219_10152879669664138_1467424819021510618_n

– Animasyon alanında çalışmaya ne zaman ve nasıl başladınız?

Animasyona başlama yılı olarak 2006, fakat ortaya bir şeyler çıkarma olarak 2009’da Kütahya Dumlupınar Üniversitesi’nde yaptığımız animasyon filmi diyebilirim. “Kayıp” adlı animasyon çalışması, uluslararası çevre film festivalinde birincilik ödülü aldı ve Altın Koza Film Festivali’nde final gösterimine kaldı. Tabii ilk sınıf olmamız ve sistemin tam oturmamasından dolayı zorluk çektik. Ama her zorluk, yeni tecrübe olarak geri döndü. 2010-2014 arasında prodüksiyon ve çizgi film firmalarında; Keloğlan, Barbaros, Kuzucuk, Misket ve Rafadan Tayfa projelerinde çalıştım.

– Storyboad nedir? Storyboard sanatçısı olmak için nasıl bir eğitim sürecinden geçmek gerekir?

Storyboard en basit tabiri ile bir senaryoyu, düşünceyi, her neyse izlenebilir kuralları çerçevesinde bir görsel hâline getirmektir. Eğitim olarak kendini sürekli geliştirmeniz gereken ve boşluğu ya da işi bırakmayı affetmeyen bir olay. Sinemasal ve teatral bilginiz, bakış açınız olması ve çok iyi bir gözlemci olmanız şart. Espri ve yaptığınız işten zevk almayı bilmelisiniz. İşi yaparken çizdiğiniz karakteri veya durumu sizin de yaşayabilmeniz şart. Bunlar olduktan sonra zaten ortaya çıkan iş de güzel oluyor.

10927318_10152997133019138_332127732_o

– Storyboard’un nasıl hazırlandığından söz eder misiniz?

Önce senaryo ile başlıyor tabii ki. Senaryoyu okurken zaten insanın kafasında sahneler oluşmaya başlıyor. İlk temeller atılıyor. Bulanık fotoğraf gibi… Burada senaristin etkisi de yüksek. Çünkü senarist size ne kadar bilgi verirse sizin o bilgiler ile hayalinizi netleştirmeniz o kadar daha kolay hâle geliyor. Mesela mekân ile bilgi; nasıl bir yer? Gerçekçi bir mekân mı, hayal ürünü mü? Etraftaki eşyalar vs. Sonra karakterler ile bilgi; karakterlerin yaşları, karakteristik özellikleri, “öfkeli mi, sevecen mi, saf mı
kurnaz mı?” vs. Zaten senaristin ne anlatmak istediğini ne kadar iyi anlarsanız ortaya çıkardığınız iş de o kadar iyi oluyor. Sonra tekrar senaryonun başına geçip parça parça okuyarak görsel hâle getiriyorum. Burada ufak bir parantez açıyorum.
Ben görsel hâle getirirken yanımda senarist ya da fikir alış verişinde bulunabilecek insanlarla, sahne sahne kafa yorarak, beyin fırtınası ile bir şeyler çıkarmayı daha çok seviyorum. Tabii bu pek olmuyor. Bir de sahneleri belirlerken ne kadar süreceğini hayalinizde belirlemeniz gerekiyor. Çünkü insan aklına gelen her kareyi koymak istiyor. Ama bunun bir de süre kısıtlaması var ve bunun için en can alıcı kareyi koymanız gerekiyor. Senaryoyu görsele çevirirken zaman ayarlamasını yapıyorum. Eğer diyaloglu bir animasyonsa sesleri ayarlamaları da yaptıktan sonra storyboard çekime hazır hâle gelmiş oluyor.

storyboard_up

– Türkiye’deki animasyon eğitimini nasıl buluyorsunuz?

Devlet üniversiteleri olarak Anadolu Üniversitesi ile benim de mezun olduğum Dumlupınar Üniversitesi Çizgi Film Ana Sanat Dalı olarak iki yerde ve birkaç özel üniversitede var. Eğitim olarak iyiye gittiğini söyleyebilirim elbet. Ancak bazı noktalar var. Okulda daha çok sanat üzerine eğitim alıyor, işin sanatsal kısmını düşünüyorsunuz. Ancak mezun olup sektörün içine atıldıktan sonra tamamen farklı bir durum görüyorsunuz. En basitinden işin ekonomik kısmını görmek zorunda kalıyorsunuz. Tabii bu durum kişinin üzerinde belli bir süre şaşkınlık yaratıyor.
Bence animasyon firmaları artık üniversitelere yakınlaşmalı ve yetenekliler daha okuldayken keşfedilmeli. Yani üniversite ile sektörün daha çok iç içe geçmesi gerekiyor.

9c9718e0-89ef-434c-a767-5144bf3cedc9_arif

– Türkiye’de animasyonun mevcut durumundan söz eder misiniz? Animasyon alanındaki gelişme ve eksiklikler nelerdir?

Sadece Türkiye değil dünyada da klasik animasyon, hak ettiği değeri görmediğini düşünüyorum. Uzun zaman aldığı, maliyetleri arttırdığı için ister istemez öncelik 3 boyuta kaçıyor. Türkiye’deki duruma bakarsak daha içler acısı. Televizyonlardaki animasyonun belli bir bölümünün yerli olması zorunluluğundan sonra ufak ufak ilerlemeye başladı. Sektör olarak da sadece İstanbul, Ankara ve yeni yeni Eskişehir’de olması üzücü.
Elbette ufak ufak hareketler var ama dünyanın çok çok gerisinde olduğumuz da bir gerçek. Gerçi yakın zamanda çok güzel örneklerin geleceğini biliyorum ama gerektiği ilgiyi görmüyor. Yurtdışında sanatsal olarak çekilen çok güzel yapıtlar var örnek olarak “Madam Tutli-Putli” sanatsal animasyon anlamında çok eksiğimiz olduğunu düşünüyorum.
Türkiye’de son zamanlarda yapılmış ya da şu an yapılmak da olan işler genelde televizyona yönelik diziler hâlinde çıkmakta. O yüzden maliyet ön planda Bu durumda kalitenin belli bir çıtayı aşmasını engelliyor. Ben çok iyi animatörlerin olduğunu biliyorum ve istenirse çok çok güzel işlerin çıkacağını da. Ancak böyle bir işin de maliyeti oldukça fazla olacağından yaklaşılacağını düşünmüyorum. Sinemalara giren animasyon filmlerinde zaten artısını eksisini görüyoruz.

Vance-Gerry-Pitching

– Dünyada animasyonun geldiği son durum nedir?

Bence kafayı yemiş bir şekilde ilerliyor. Yani son durumu kontrol edemiyorsunuz ki. Her geçen gün yeni bir teknoloji gelişiyor. O yüzden bu konu hakkında yorum yapmak istemiyorum.

– Ankara’da çalışan bir sanatçı olarak animasyon sektörünün Ankara’daki durumunu nasıl değerlendiriyorsunuz?

Açıkçası bu konu hakkında doluyum. Ankara’daki sektör genelde TRT Çocuk kanalına iş yapıyor. Ancak güvenip çalışacak bir iş yeri bulmak oldukça zor. Sektördeki insanlarda zaten belli iş yerleri arasında ya mekik dokuyor ya da dışarıdan iş yapıyorlar. Elbette bu kötü bir durum. Aslında bakıldığında yapılması gereken iş basit ama “iş etiği” denen olaya insanların saygısının olmaması yüzünden oldukça sıkıntı yaşanıyor.

Kaynak
Nefise Abali

Eren Erdoğan’la Storyboard Sanatçılığı Üzerine

Röportaj: Nefise Abalı

TRT Çocuk’ta yayınlanan Kuzucuk, Rafadan Tayfa ve Tinky Minky Kukuli gibi başarılı çizgi filmlerde storyboard sanatçısı olarak çalıştınız. Ayrıca İstanbul Animasyon Film Festivali’nde gösterim hakkı kazanmış “Ahau” kısa filminizde storyboard’ta görev aldınız. Storyboard sanatçısı kimdir, ne iş yapar, anlatabilir misiniz?

Bizim burada Türkiye’de yaptığımız storyboard’la yurtdışındaki storyboard arasında ciddi bir fark var. İşi abartıp biz burada storyboard yapmıyoruz diyebiliriz çoğunlukla. Ben elimden gelenin en iyisini yapmaya çalışıyorum ama nihayetinde ortaya çıkardığımız ürün, üretim süreci bakımından biraz farklılaşıyor. Yurtdışında storyboard sanatçısı da kullanılıyor tabir olarak. Bununla ilgili bir yazı hazırlarken denk geldim. Birçok tabir var, farklı farklı. Ama en genel tabirle story artist, hikâye sanatçısı diye geçer. Genelde ince, zekice fikirleri barındıran, kalemi kuvvetli, hikâye anlatma yönü çok kuvvetli olan insanların yaptığı bir iştir. Görsel anlamda hikâyeyi anlatırlar ve bir yandan da fikirler üretirler. Senaryo aşamasında yönetmenle konuştuklarında aklına gelen sahneleri bir yandan karalarlar. Mizah barındıran gag dediğimiz mizansenleri yaparlar. Hem mizah unsuru, hem hikâye anlatıcılığı, hem sinematografi bilgisi mühim. Çünkü yönetmenin ne istediği ortaya koyan, alternatiflerini de sunabilecek kalifiye bir kişi olması gerekir storyboard sanatçısının.

duducuk

Peki Türkiye’de storyboard sanatçısı nasıl algılanıyor?

Türkiye’de çizmeyi bilen ya da çizer olan kişinin storyboard sanatçısı olduğu gibi bir algı var. Yönetmenler gelip size böyle bir senaryo var, bunun storyboard’u lazım diyorlar. Yönetmenliğini siz yapıyorsunuz işin açıkçası. Yönetmenin kafasında kamera açıları yok. Sizin yaptığınız üzerinden yol alınmaya çalışılıyor. Baştan aşağı yanlış bir yöntem. Storyboard sanatçısı projeye dâhil ediliyor ama aslında yaptığı işi yapmıyor. Üstelik daha kısa sürede istiyorlar. Story artistlik yapmak isteseniz bile maalesef sektörün içinde bulunduğu durum çok da buna izin vermiyor. Sadece storyboard çizeri kapsamına alınıyorsunuz.

Walt Disney and Composers Discuss

Yani dünyadaki “storyboard sanatçılığı”nı Türkiye’de tam olarak yerine getiremiyorsunuz.

Animasyon için evet. Mutlaka işini iyi yapan çizerler vardır ama benim şu ana kadar animasyon dizi sektöründe gördüğüm kadarıyla çok iyi, hakkıyla yapılmış storyboard çok az. O yüzden storyboard’çu açığı var.  Eğer iyi bir film ya da dizi yapmak istiyorsanız, kaliteli bir storyboard yapmanız gerekir. Şirketler de buna yeteri kadar zaman ve para ayıramıyor.

Storyboard’un Türkçede tam bir karşılığı bulunabilmiş değil. Hikâye panosu, hikâye tahtası, görsel senaryo vs. olarak kullanılıyor. Sizce hangi Türkçe ifade, storyboard sözcüğünü karşılıyor?

Genelde karşılık bulmadan devam ediyoruz biz. Sektördeki diğer görevler de İngilizce yerleştiği için böyle kullanılıyor. Hikâye tablosu, az çok karşılıyor bence. Sonuçta hikâye anlatıyorsunuz. Kafanızdaki sinematografi neyse, onu anlatıyorsunuz. Dilenirse hikâye tablosu denebilir. Benim için anlamı karşılıyor.

Walt-at-Storyboard11

Storyboard’un sinema, belgesel, dizi film, reklam vs. gibi birçok görsel alanda kullanıldığını görüyoruz. Ancak bu her zaman olmayabiliyor. Oysa storyboard animasyonun olmazsa olmazı. Storyboard’un animasyonda bu kadar vazgeçilmez olmasının sebebi nedir?

Animasyonda olmazsa olmazının sebebi anlatım dili. Cartoon bir hikâye anlatımı oluyor. Cartoon derken bunu 2 boyutlu ya da çocuğa yönelik olarak algılamayalım. Animasyon anlatım dili reel filme göre biraz farklı olduğu için. Oradaki hareket sistematiği farklı, düşünceyi aktarma farklı, bu algıyı çözmüş insanların Chuck Jones gibi diyelim. Looney Tunes’tan tanırız onu. Oradaki bütün mizah unsurlarının mimarıdır. O anlatımları storyboard’ta iyi vermek gerekir. Böylece animatör de yapacağı işi çok net görür. Siz animatöre ve diğer safhalara belli bir miktar bilgi vermiş olursunuz. Bir fikir verirsiniz, animatör ona iki tane katar, yönetmen bir tane daha katar.

Anlatım dilini bilmek animasyonda önemli. Walt Disney’in kendi stüdyosu için dediği gibi: “Biz burada hikâyelerimizi yazmıyoruz, onları çiziyoruz”. Öyle ki reel filmlerin aksine karakterlerin ve hikâyenin oluşumu bu süreçte gerçekleşir. Siz kamerayı alıp bir görüntüyü çekmiyorsunuz sadece. Oradan bir karakter koşup köşeyi dönecekse sadece dönüp geçmemeli. Biz o dönüşte karakterin kişiliğine dair ipuçları alabilmeliyiz. Monsters University’nin storyboard’undaki kovalama sahnelerinin birçoğunda bunu görebiliyoruz.

Ayrıca storyboard ileride oluşabilecek gereksiz iş yüklerini de engeller. Bu yüzden hem hikâye ve karakterin gelişmesi hem de iş sürecinin hızlı ve kaliteli ilerlemesi için storyboard zaruridir.

Monsters-University storyboard duzenleme roportaj için

Reel prodüksiyonların storyboard çalışması ile animasyonun storyboard çalışması arasında teknik olarak farklar var mı?

Reel’de en çok kullanım alanı reklamlar. Onlar da daha kısa oluyor. Orada istenen yönetmenin kafasındaki açıların birebir uygulanması. Dolayısıyla storyboard sanatçısının hikâyenin dışına çıkması istenmez. Ama story artist hikâyeye çok şey katar. Çizgi seride ise -kısa film olabilir, animasyon olabilir- story artist sahneleri daha detaylı karelendirir. Çünkü her geçişte bir oyunculuk olabilir, oyunculuk bir mizah içerebilir, çizgi filme yönelik bir anlatım olabilir. O yüzden daha detaylı yapılır, zamanlamaları, efektleri, kaydırmaları, animatik şeklinde bitirilir. Ayrıca daha çok fikir barındırır. Dediğim gibi hikâye sanatçısı, oradaki bir koşma sahnesine iki tane fikir katabilir.

Bütçe olarak da fark var. Türkiye için konuşursak reklam filmlerinin storyboard bütçeleri, animasyon storyboard bütçelerinden daha yüksek. Çok daha kısa bir storyboard’a yüksek meblağ alıyorsunuz. Dizilerde ise size az para veriyorlar. Üstelik daha detaylı ve daha iyi olması gereken dizi storyboard’u daha az gelirle daha çok iş yüküne yol açıyor.

Türkiye’de bazı reel prodüksiyonlarda storyboard çalışması yapıldığını biliyoruz ama pek yaygın değil. Dünyada ise tam tersi. Star Wars, No Country For Old Men gibi başarılı birçok yabancı filmde storyboard kullanılıyor. Reel prodüksiyonda Türkiye ve dünyadaki storyboard kullanımını karşılaştıracak olursanız neler söyleyebilirsiniz?

Bizde yeni. 10 senelik bir mazisi yok bildiğim kadarıyla. Bunu da birkaç bilinçli yapımcı ve yönetmen yaptı. Bilinçliler diyorum, çünkü filmi öngörmeyi istediler. Yumurta, Vizontele, Sinyora Enrica ile İtalyan Olmak gibi filmler var. Tabii bunun çok büyük avantajı var. Bütün kamera açıları, fotoğraf karesi gibi hazırlanıyor. Tabii ki bu yönetmenin kafasındadır, bunu görüntü yönetmenine aktarır. Ama storyboard varken bunu herkese aktarabilirsiniz ve işin başında beğenmediğiniz açıları değiştirip daha estetik açılar yakalayabilirsiniz. Bence bizde de yeni yeni başlıyor ama iyi bir gelişme.

TobyShelton_storyboard_megamind

Dünyaya bakacak olursak bu işi bizden çok daha iyi yaptıklarını söyleyebilirim. Toby Shelton, Mark Kennedy, Brandon Jeffords, Matt Jones gibi isimlerin çalışmalarına bakarsak çok daha farklı bir yöntem görülür, benim yaptığım storyboardlara göre. Kare sayıları farklıdır, çizim kaliteleri çok farklıdır. Türkiye’deki çoğu storyboard çizerine göre söylüyorum, yurtdışıyla aramızda ciddi anlamda bir fark var. Orada çok fazla emek harcanıyor, çok fazla sinematografi tartışılıyor. Ama ne yazık ki bizde o kadar önem verilmiyor.

Storyboard’un avantajlarında söz ettik hep, peki dezavantajları var mı?

Türkiye’deki firmalar için söyleyeyim: Süre. Bizde her şey çok hızlı olup bitiyor. Yurtdışında ise sistem çok farklı. Onların senaryo, konsept, storyboard kısmına ayırdıkları süre, uzun bir süre. Bütün olayı orada çözüp geri kalan safhada sadece işlerine odaklanıyorlar. Bizde öyle olmuyor. Hadi yapalım, iki haftada bitsin diyorlar. Bu da yanlış tabii ki.

Storyboard çizeri olarak daha çok yönetmen ve senaristle iletişim hâlindesiniz. Başarılı bir storyboard çıkması için yönetmen ve senaristten beklentileriniz neler?

Yönetmenin filmi kafada kurması lazım. Ben çok denk gelmiyorum Türkiye’de ama. O iş senaryonun bana verilmesi ve benim yaptığım storyboard üzerinden fikir yürütmeyle geçiyor. Ki bu yanlış olan. Olması gereken ise yönetmenin aslında açıları kafasında bitirmesi. Hepsi bitmese bile genel anlatım itibariyle yönetmenin fikir sunabilmesi, storyboard’un yönetmenin öngörüsünde gerçekleşmesi gerekir.

Senaristin ise animasyondan haberdar olması lazım. Çünkü farklı bir yapısı var animasyon senaryosunun. Animasyonda ortak dili konuşabilmeliyiz. Konuşabilirsek çok faydalı olur. Benim aklıma gelen espriyi o da aynı şekilde yakalayabilirse ya da açıları o da benim gibi hayal edebilirse güzel olur. Çünkü yazı ile görsel anlatım farklı. Senarist bana senaryoyu anlattığında benim kafamda açı canlanıyor. Ben o açıyı nereden veririm diye düşünüyorum. Birbirimizi anladığımız noktada çok daha rahat oluyor işler. Tabii bu konuda tecrübesiz ise zaman alacaktır.

TobyShelton_storyboard_tangled

Animasyonda storyboard’un diğer aşamalardan daha önemli olduğu vurgulanıyor. Öyle ki storyboard iyiyse ekibin kalitesiyle doğru orantılı olarak iyi bir film çıkacağı, ama storyboard kötüyse iyi bir ekibin bile filmi kurtaramayacağı söyleniyor. Siz buna katılıyor musunuz? 

Çoğunlukla katılıyorum. Storyboard bana kalırsa filmin çok çok önemli bir kısmı. Çünkü onu bitirdiğinizde filmin anlatımı bitmiş oluyor. Buna değer vermeyip diğer yerlere değer verirseniz olmaz. İstediğiniz kadar güzel model yapın, karakter tasarımı yapın, güzel render alın -3D animasyon için konuşuyorum- hikâyeniz kötüyse olmaz. Pixar, Oyuncak Hikâyesi’ni bitiriyor ancak beğenilmiyor. Tekrar baştan yapılıyor. Daha birçok film var böyle, bitirilip tekrar yapılan. Neden? Çünkü anlatım kötü. Bu yüzden storyboard filmin en önemli, en iyi bitirilmesi gereken kısmı. Bu işte uğraşan storyboard sanatçısı da kilit bir role sahip.

Üniversitede Animasyon Bölümü’nde dersler verdiniz. Bu alandaki öğrenci profilini yakından biliyorsunuz. Genelde öğrencilerin aklında yönetmen olmak var. Bunun dışında liste animatör, karakter tasarımcısı, senarist vs. olarak uzayıp gidiyor. Bu işe yeni başlayanlarda da storyboard kısmında çalışma düşüncesi pek yok. Neden storyboard sanatçılığı pek tercih edilmiyor?

Baştan söylediğim Türkiye’deki olumsuz koşullar bunun tetikleyici sebeplerinden biri. Öğrenciler animasyon bölümüne gelirken çok fazla bilgi sahibi olarak gelmiyorlar. En azından animasyonu bilseler bile bu uzmanlık alanları pek bilmiyorlar. Yani “storyboard sanatçılığı nedir?” diye bilen çok az kişi var. Çoğu yönetmen ve animatör olacağım diye geliyor. Ama sonra sektöre dair bilgi edindiğinde storyboard sanatçısı Türkiye’de aslında çok da hak ettiği yerde değil. Hatta bunu göremiyor, hak ettiği yeri bilmediği için. Modeli ya da animasyonu beceremeyen ya da eli kalem tutan, resim çizen kim varsa storyboard sanatçısı oluyor gibi yanlış bir algı var. Bunu bizim iyi aktarmamız gerekiyor. Tabii bu da yeterli değil. Türkiye’de iyi filmler üretmemiz gerekiyor. Onların yapım aşamalarını gösterip “bunları olması gerektiği gibi yaptık” dersek yapımdaki her birimin önemi de kavranmış olur.

Bu alanda Türkiye’de yeterli uzman sanatçılar var mı?

Çok az kişi var. Özellikle animasyon-çizgi film storyboard’u için konuşacağım. Bileği çok kuvvetli, açıları, sinematografisi iyi olan, daha önce çizgi filmlerde çalışmış, az çizgiyle çok şey ifade edebilen, dinamik pozları ve ifadeleri çok iyi çizebilen uzman sanatçı çok az. Nedeni de bunun üzerine yoğunlaşmamaları. Ben de çoğu zaman storyboard üzerine yoğunlaşamayabiliyorum, başka işlerimden dolayı. Ayrıca diğer dallara göre fiyatlandırma da ucuz olduğu için bu alanda da pek fazla kişi yetişmiyor.

Peki storyboard sanatçısı olmak için hangi eğitimleri almak, hangi süreçlerden geçmek, hangi yeteneklere sahip olmak gerekir?

Çizgi Film-Animasyon Bölümü okuyan öğrenciler zaten storyboard dersi alıyorlar. Bunun yanı sıra sinematografi, öykü yazımı, senaryo yazımı gibi dersler alıyorlar. Bunlar hep storyboard’u destekleyen dersler. İyi bir şekilde bu dersleri aldıkları zaman bir bilgi oluşuyor kafalarında. Ondan sonrası üretimde bulunmak. Belki deneyimli birinin yanında başlayarak, daha sonra tek başına sorumluluk alarak. Ama bileği kıvrak iyi bir çizer olmanız gerekiyor. İyi bir hikâyeci olmanız, görsel olarak hikaye anlatmayı bilmeniz lazım. Senaryo yazımından ve sinematografiden de anlamanız gerekiyor. Bol bol çizgi film seyretmeli, oradaki anlatımlar nasılmış diye. Bunlar kilit noktalar.

Storyboard sanatçılığı dışında konsept tasarımcı ve yönetmen olarak da görev aldınız. Şu an hangi proje üzerinde çalışıyorsunuz?

Şu an üzerinde çalıştığımız bir kısa film projesi var. Beş dakika olmasını umuyoruz. Ben de onun storyboard aşamasındayım, ona yoğunlaşmış durumdayım. Amacımız bu filmi bitirip ulusal ve uluslararası animasyon festivallerine katılmak. Bu olursa bizim ilk festival filmimiz olacak.

Festival filmleri hem teknik, hem hikâye, hem de anlatım olarak özel filmlerden oluşur. Dolayısıyla storyboard sanatçısı ve yönetmenin farklı bir anlatım yakalaması beklenir. Bu festival projenizde storyboard sanatçısı olarak nasıl bir çalışma yaptınız?

Bizim konumuzun geçtiği bir berber dükkânı var. Tabii belli bir dönem belirledik, belirli karakterler oluşturduk. Senarist arkadaşlarla beraber senaryonun giriş, gelişme, sonuç bölümlerini çok detaylı bir şekilde inceleyip notlar aldık. Diğer arkadaşların da fikirlerini aldık. Daha sonra detaylar hakkında fikirler üretmeye başladık. Ufak tefek hikâyeler… Burada şöyle olsa, böyle olsa diye… Ben daha sonra bu fikirleri alıp uygulamaya başladım. Tabii ufak tefek eskizler karalıyorum.

Berber dükkânı modelini elime alıp bakmaya çalışıyorum. Tabii bu sırada araştırma da yapıyorum. Bana referans olabilecek mevcut berber dükkânları hakkında bir arşiv yaptım. Oradaki detaylardan çok fazla hikâye yakalayabiliriz çünkü. Genel itibariyle böyle bir çalışma yapıyorum. Ama filmin genel anlatımı, kamera açılarının ne kadar hareketli, ne kadar durağan olacağı konusunda zaten kafamda bir fikir vardı. Onun dışında anlatıma güç katacak birçok şey için bolca ön hazırlık yapıldı. Hâlâ da süreç devam ediyor, karalıyorum, çiziyorum, sonra storyboard’a uyguluyorum.

Söyleşi için teşekkür ederim.

Ben teşekkür ederim.

Son olarak bu alana ilgi duyanlara söylemek istediğiniz bir şey var mı?

Burada anlattıklarımın yanı sıra Toby Shelton, Mark Kennedy, Brandon Jefford, Matt Jones, Ryan Savas, Darren Webb, Patrick Harpin ve Mark Andrew gibi bu alanda çok iyi kaynak oluşturabilecek sanatçıların bloglarına ve işlerine bakabilir.

Miyazaki’ye Onur Ödülü

hayao-miyazaki-oscar-image-01Ünlü Japon anime yönetmeni Hayao Miyazaki, geçtiğimiz günlerde, Amerikan Film Sanatları ve Bilimleri Akademisi (American Academy of Motion Picture Arts and Science) tarafından gerçekleştirilen ödül töreninde, Akademi Onur Ödülü’ne layık görüldü. Seyahati esnasında bir çok gazete ve dergiye ropörtajlar veren Miyazaki, aldığı ödül, gündemdeki projeler ve Ghibli Stüdyosu’nun geleceği hakkında ilginç açıklamalarda bulundu.
Uçak yolculuklarından ve ödüllerden haz etmediğini defalarca açıklayan Miyazaki, bu ödülün arkasında Pixar’ın ünlü yapımcısı ve arkadaşı ve John Lasseter’ın olduğunu söyledi.
“Bu, yakın dostum Lasseter tarafından biraz emrivaki gibi oldu. Lasseter bana Amerika’ya gidip ödülü almam gerektiğini söyledi. Ben de ’emredersiniz, giderim’ dedim. Bana, törenden sonra evinin bahçesindeki model treni kullanabileceğimi vad etti. Benim dört gözle beklediğim de bu aslında.”
Miyazaki, geçen yıl uzun metraj filmlerden emekli olduğunu açıklayarak sevenlerini hayal kırıklığına uğratmıştı. Ancak, görünen o ki; halen pek çok farklı projeyle aynı anda ilgileniyormuş. Japoya’nın sengoku (1400’lerden 1600’lere uzanan savaş dönemi) döneminde geçen bir samuray çizgi romanı (manga), Ghibli Müzesi için kısa filmler ve Robert Westall’ın “The Call and Other Stories” kitabının japon versiyonu için kapak illüstrasyonu bu projelerden bazıları.

photo03“Samuray çizgiromanını bitirebileceğim konusunda şüphelerim var. Maliyeti görmezden gelip, bu projeye çok fazla efor ayırmak istiyordum, tıpkı hobi gibi. Boş zamanım olur diye düşünüyordum, ama sürekli proje teklifleri alıyorum. Kazançlı olmasalar da, benim için manası büyük projeler.”

Ghibli Stüdyosu’nun arkasındaki atölyesinde haftanın beş günü çalışan ünlü yönetmen, hafta sonlarını dinlenmeye ve uzun yolculuklara ayırıyormuş.
“Öleceğim güne kadar çalışmak niyetindeyim. Uzun metraj filmlerden emekli oldum ama animasyondan değil. Canımın istediği animasyondan değil en azından.” diyerek Ghibli Müzesi için çalıştığı kısa filmleri kast ediyor olmalı.
Kendini tamamen kalem ve kağıdın büyülü dünyasına adayan Miyazaki, hala 2 boyut mu 3 boyut mu diye kararsızlığa düşenler için de şunları söylüyor; “Bence her şeye yetenek karar veriyor. Asıl önemli olan, metoddan ziyade onu kullanan yetenek. Metodun özünde doğru yada yanlış diye bir şey yoktur, ister kalem çizimi olsun, ister 3 boyutlu bilgisayar ürünü. O yüzden, kalem çizimi aslında bitmek zorunda değil, onu yetenek olmadan kullananlar bitmeli. Ama ne yazık ki; o da soluyor.”

Ghibli Stüdyosu’nun şu sıralar her hangi bir uzun metraj projesinde çalışmadığını belirten Miyazaki, “Niyetim, Ghibli’nin bir daha uzun metraj fim yapmaması değildi, aksine, tek yaptığım, sadece kendi emekliliğimi ve uzun metraj işini bıraktığımı açıklamaktı. Fakat Ghibli Müzesi’nde yaptıklarımız gibi kısa filmler yapmaya devam etmek istiyorum. Bunları küçük bir animatör ekibiyle beraber yapıyoruz.”

Bu sözlerin aksine, asistanı bir dergiye ünlü yönetmenin film işini bırakmadığını açıklaması üzerine, Miyazaki, “Ben müze ekibiyle beraber çalışıyorum ve Ghibli’nin geri kalanıyla ilgili de daha fazla bir şey bilmiyorum. Karışmak da istemiyorum açıkçası. Neticede, istediğimi yapmama izin verdikleri sürece burada kalacağım.” dedi.

Görünen o ki; çağımızın anime gurusu Miyazaki, daha uzun süre yaptıklarından ve yapmadıklarından söz ettirecek gibi.

Hayao Miyazaki’nin ödül konuşması

Çevirisi:
– Karım bana çok şanslı bir erkek olduğumu söyler. (Kahkahalar)
– Ben de kendimi şanslı sayıyorum. Çünkü, kalem ve kağıt ile film yapabildiğimiz son çağı yakalamış bulunuyorum.
– Başka şanslı olduğum bir konuda; ülkemin, benim film yaptığım yaklaşık 50 yıllık bu sürede savaşta olmaması. Evet, savaşlardan da fayda sağlıyoruz. Ama kendimizi savaşa girmediğimiz için şanslı saymalıyız.
– Yinede, benim en büyük şansım, bugün burada bayan Maureen O’Hara ile tanışmamdır.
– Teşekkürler

John Lasseter’ın tören sırasında Miyazaki’yi takdimi

Bu kadar saygıyla ve uzunca bahsettiğine göre, Miyazaki’nin, ödülü alışının arkasında, Lasseter’ın kulislerinin olduğu şüpheleri doğru galiba.

 

822547150 822547023 822546801 1417532_638912216159481_2007922541_o.1384785651

Miyazaki^nin üzerinde çalıştığı samuray çizgiromanı (manga)

 

robert

 

Robert Westall’ın “The Call and Other Stories” kitabının japon versiyonu için kapak illüstrasyonu.

Berat Ilk – Canlandıranlar Yetenek Kampı

Berat İlk ile “Canlandıranlar Yetenek Kampı” hakkında uzun bir söyleşi yaptık. Merak ettiğimiz her şeyi sorduk, sağolsun o da bizi kırmadı, vakit ayırdı ve cevap verdi.

Kendisine, canlandırma adına iyi bir şeyler yapmak için gösterdiği bu olağan üstü çabalardan dolayı teşekkür ediyorum.

 

Söyleşinin kısa versiyonu:

 

Bu da yüksek çözünürlüklü (HD) versiyonu: